Kayıtlar

Eylül, 2007 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

KARARTMA GECELERİ

Resim
Yine karanlık gecelerden birindeyiz günlükçüm. Elektrik idaresini aradım. Bir saate sizde olur dediler. Bir saate ışığa kavuşursunuz dediler. Tamam haklarını yemeyelim. Her bi yere geldi bir saat sonra. Her taraf aydınlandı. Hatta karşı dairem bile. Lakin bu bahtsız hatunun bağlı bulunduğu faz, başka bir taraflarına bağlı bulunduğundan hala karanlıktayız. Maxi kişisi firari. Maç var, ben gidiyorum şeklinde bir açıklama yaptıktan sonra ananeye gitti. Mini kişisi, mum ışığında defterine bir şeyler karalamakta. Koca kişisi mutfakta bir şeyler yapmakta. Tabii ki romantizmin doruklarında. Bilen bilir. Ben karanlık sevmem. Karanlık tipleri de sevmem. Sinirliyim, huzursuzum. Karşı komşudan bir fincan ışık isteyecek kadar çaresizim. Sonradan doğma tatlı yavruma yanaşayım bari. Miniciiim ne yapıyorsun canım? Plan yapıyorum anne, çaktırma.. Heh… kaçış planı di mi oğlum? Kurtarıcan mı anneyi? Bak anne!!! Hı Bakıyom… (Bir yandan ok çiziyor, bir yandan anlatıyor yavru.) Şimdi burası salon. Biz bura

ÖLSÜN MİKROPLARRRR

Resim
Çok Sevgili Günlükçüm! Hatun milletinin doğuştan gelen hizmetçi bir ruhu olduğuna inanırım ben. Temizlesin, yıkasın, paklasın, didinsin dursun. Hem de bundan büyük bir zevk alırlar. Bazıları (ismi hiç lazım değil) yavrusunun pislettiği yerin üzerine gazete kapatsa da, bunlar istisnai durumlar olup, kaideyi bozmazlar. Çünkü hatun kısmının büyük çoğunluğu, ruh hastası derecesinde temizlik delisidir. Sen bilirsin halimi, pür melalimi. Temizlik severim ben de. Böyle pırıl pırıl, ışıl ışıl , misss kokulu yerlerde yaşamaya bayılırım. Her Cumartesi evin altından girer, üstünden geçerim. Hani akşamına şöyle tertemiz evimde keyif yapayım, Pazar sabahı da neşeyle güne uyanayım, gıcır gıcır silinmiş camlarımdan güneşin içeriye girişiyle mutluluk dolayım diye. Lakin o kadar hırpalarım ki kendimi, akşam keyifle oturmak şöyle dursun, sızıveririm koltukların birinde. Sabah ta bütün kaslarım gerilmiş ve sızlamaktadır. Sanki üzerimden yük kamyonu geçmiş ve ya gece birisinden feci şekilde dayak yemişim

OKULUMUN YOLLARI DAŞTAN

Resim
Sabahın en karanlık saatlerinden biri. Daha kargalar bile kahvaltı sofrasını yeni hazırlamakta. Biz cümbür aile ayağa dikilmiş hep bir elden hazırlanıyoruz. Şehrin bir ucuna gitmemiz lazım geliyor. Benim, tercihine kurban olduğum yavrum uzak diyarlardan okullar seçmiş, üstüne üstlük bir de gidip en uzak olanını ikinci tercihten kazanmış olunca, bize de “gör gözüm yolları” düştü . “Yavrumcuğuuum, hadi hızlı hareket et. Bak geç kalıyoruz. Bugün trafik ne biçimdir biliyon mu?” Yavrunun gözlerinin bir yarısı kapalı vaziyette. Beni duyup duymadığından hiç emin değilim. Sanırım o bir “uyur-okula hazırlanır” . Öyle böyle attık kendimizi yollara. Anam yol dediğin biter değil mi? Bir nihayeti olur. Bir sona erer. Gidiyoruz da gidiyoruz. Hani toplasan kırk beş dakikalık yol ama, malum İstanbul ve malum Pazartesi ve yine malum okulların ilk günü. E daha ne diyeyim. Benim yavru uyanmaya yüz tutmuş. Yollara bakıyor. Belli ki heyecanlı. Ben yine her zamanki sevecenliğimle soruyorum: “Oğlum çantanı n

LİSELİM KARA GÖZLERİNDEN ÖPERİM

Resim
Günlükçüm, neden hayatımızın en güzel dönemidir lise yılları? Oysa şimdi düşününce ne kadar da çok sıkıntımız vardı o günlerde. Saçların ne kadar güzel olursa olsun örmek zorundasındır. Erkeksen, bir lokma uzadı mı hemencecik bir tren yolu inşa ederler kafanda. Yüzün gözün sivilce içindedir. Patlatsan olmaz. Patlatmasan bi türlü. Zaten vücudunda organlar gelişme aşamasında olduğundan, elin kolun başka tarafa gider. Ayağın bacağın ne edeceğini bilemez. Bir de sakar damgası yersin. Halbuki o ergenliktendir, kimselere anlatamazsın. Üniversite imtihanları yüzünden stresin doruklarında geziyorsundur. Ders çalışsan inek olursun. Çalışmazsan tembel teneke. Hayatı bir sınava adanmış kurbanlık koyun gibisindir. Öğretmenlerin gözdesiysen arkadaşların hoşlaşmaz. Popüler karaktersen öğretmenlerin takar. Aşık olsan açılamazsın. Zaten hoşlandığın zat pek havalıdır ve okulun tüm kızları ya da oğlanları ondan hoşlanmaktadır. Onların da hiçbiri aşkını itiraf edecek kadar güvenli olmadığından o çok beğe

EBELE BENİ SOBELE BENİ..

Resim
Ebelemece, sobelemece mevsimi açıldı blog aleminde. Canım arkadaşım Figencim ebelemiş beni. Dersimizin konusu yapmayı sevdiğimiz üç şey. Yapmayı sevdiğim o kadar çok şey var ki. Üç beni kesmez aslında. Hürmüz gibi başlarım şimdi. Üç te yetmez beş taneeee. Beş te yetmez yediiiii taneeeee….. Yapmak zorunda olduğum değil de yapmayı sevdiğim ve fekat zalim kader, pek te yapamadığım üç şeyi şöylece sıralayayım efenim. Şimdi benim yapmayı çok sevdiğim ama, bazı teknik nedenlerden dolayı yapamadığım şeylerin başında tatil gelir. Yıl içinde sergilediğim performans oldukça hareketli ve yorucu olduğundan dolayı, tatil yapmayı severim. Yatarım güneşin altına malaklar gibi. Çok yanarsam girerim denize iki çıp çıp yaparım. Bengü gibi yeşil bikinimi giyip, kırmızı soslu dondurmamı yer keyif çatarım. Yatağımı bile toplamak zorunda olmamayı severim. Hiçbir şey yapmadan da yaşanabildiğini görür şaşarım. Hatta benim bu bir haftalık saltanatımın bazı insanların yaşam biçimi olduğunu görür daha da şaşarı

HOŞGELDİN HEM DE NE HOŞ GELDİN

Resim
Önce bir hareketlenme başlardı evimizde. Temizlikler yapılır. Alışverişe çıkılır. Yufkalar açılır. Çeşit çeşit iftariyelikler alınır. Çocuk aklımız pek kavrayamasa da anlamını, bilirdik ki Ramazan geliyor. Bilirdik ki sahur yemekleri hazırlanacak en özenlisinden.Bilirdik ki uyumamız gereken zamanlarda uyanık kalmamıza kimse ses etmeyecek. Hem de davulcu amcanın güzel manilerini dinleyeceğiz. Annemin iftar telaşları. Mutfaktan gelen mis gibi kokular.Babamın iftara beş dakika kala eli kolu dolu kapıdan girişi. Bir de Ramazan’da misss gibi kokan sıcacık pide. Köşedeki fırından sıra beklenerek alınan. Kollarını yakarak eve getirilen. Ailecek bölüşülen o güzel lezzet. Yaz’dı ilk orucumu tuttuğumda. Güneşin altında saatlerce koşturup, hiç yorulmaz, hiç acıkmazdık o zamanlar. Yalnızca su. İftar sofralarında bardak bardak su içerdik önce. Ne kadar da mutluyduk. Allah bizi sevecekti. Hocamız öyle demişti. Oruç tutanı Allah sever. Korku değil. Sadece O bizi sevsin. Büyüklerimiz “aferin size” diy

KOKAR MOKAR TOK TUTAR

Resim
Önüm, arkam, sağım, solum sobediiiir…. Saklanmayan ebedir…. Sevgili Tatlı Cadıcım sobelemiş beni. Üstelik te can evimden vurmuş. Konumuz kokular ve koku çok önemlidir benim hayatımda. Her şeyi koklarım ben. Güzel koku severim. Her bi taraf güzel koksun isterim. Kimsecikler sarımsak, soğan, ter kokmasın isterim. Duvar dipleri umumi helalar gibi kokmasın dilerim. Hatta bu helaların bile güzel kokmasını dilerim. Yemeği yemeden önce mutlaka koklarım. Pişirirken de tadına değil kokusuna bakarım. Hatta “İncegüül gel şunu bi kokla bakem, pişmiş mi, durumu nasıl?” şeklinde dalga geçen şahıslara, “İyi iyi, lakin birazcık tuzu az bunun.” Şeklinde cevap vermişliğim de çoktur. Sonra kokular alır götürür beni. Bir koku duyarım çocukluğuma uçarım. Başka bir kokuda kaybettiklerimi bulurum. Koku vardır güzel şeyler hatırlatır. Koku vardır salya sümük ağlatır. Sabahları çay kokusunu severim. Taze demlenmiş çayın kokusu olmadan uyanamam. Günün doğuşudur çay kokusu. Yeni bir umudun başlangıcıdır. Bir de

ON SEKİZ YAŞ ARTI (YANİ 18+)

Resim
Günlükçüm, televizyonla seviyeli, düzeyli ve de saygı çerçevesindedir ilişkilerim. Hem vakitsizlikten, hem de sinirlerimi hırpaladığı için mümkün olduğunca uzak durmaya çalışıyorum kendilerinden. Seyrettiğim bir iki dizi ve gece programları dışında pek görüşmüyoruz malum şahsiyetle. Ki ben küçük bir yavru iken ve de tek kanalımız TRT 1 iken, reklamlarından haber programlarına, sporundan, necefli maşrapasına kadar her detayını seyrederdim. Hatta kapanış törenindeki zavallı askercikleri bile. O kadar da müptelasıydım yani. Magazin programlarını ve bazı dizileri arada, beş on dakika seyrederim. Ama sırf gıcıklık olsun diye. Üzerine yorum yapabilmek için. Benim yavrular da alıştı artık. “Anne bak bunun hakkında çok şey çıkar. Mutlaka seyret.” Demeye başladılar. Benim bunlarla dalga geçmem hoşlarına gidiyor zaar. Film seyrederken, karakterlerden birine ya da senaryodaki bir saçmalığa kafayı takarım. Ne kendim keyifle seyredebilirim ne de benimle birlikte film seyretme gafletine düşmüş olan

BOYANIN USTASIYIM FOSFORLU YEŞİL HASTASIYIM

Resim
Selam günlük, Geçen gece ne oldu biliyor musun? Dur anlatayım bak... Uyumaya ramak kalmış. Benim koca sesleniyor inceden... İncegüüül, Hıııııııı... (Çok uykum var koca, yarın konuşsak..) Ben çok sıkıldım bu turuncudan. Hangi turuncudan canım? (Göründüler zahir, yazık. Çok çalışmaktandır o.) Bak yaz da bitmek üzere, yeşil yapalım. Şöyle fosforlu bi yeşil. Ne dersin? İyi olur canım. ( Bir de anlasam neyi yeşil yapıcaz. Uyuyom ben koca.) Ben boyayı alayım o zaman, bi boş günümde de boyarım. Zonk!!!........ (Benim gözler pörtledi. Uyku filan kaçtı. Canı yine badana yapmak istedi. Eyvah!!!) Ben bi usta bulur yaptırırım. Senin işlerin çok yoğun ya, o bakımdan. (Sen Rusya'ya filan gitsene canım. Orada işlerin başında dur. Ne biliyim işte. Badana yapma da..) Yok yok.. boşuna masraf şimdi. Boşa para harcamayalım. Elimden geliyo nasılsa. (Allah için, elinden geliyo.. bitince çok güzel oluyo da.. ) Canım, ben uygun fiyata hallettiririm sen merak etme. (Son badana maceranda, yeni aldığım büyük

UMUDUN BİTTİĞİ YER HAYATIN BİTTİĞİ YERDİR

Resim
Ucundan, kıyısından tutunursun hayata… ya da yapışırsın saçlarına sımsıkı. Her şey seninmiş gibi sarılırsın ya da aslında hiç senin olmamış gibi dokunursun sadece.. Bilirsin, farkına varırsın.. umursarsın.. ya da bilip bilmeden atlarsın.. Her şey olursun ya da hiçbir şey olmazsın.. Güneş açar, için ısınır.. yağmur yağar, iliklerine kadar sırılsıklam.. ya rahmet dersin.. ya da bir şemsiyenin altına saklanırsın. Bazen gece olur yüreğin, kimi zaman aydınlık gün gibi pırıl pırıl.. Sonbaharda, arınır ağaçlar tüm yapraklarından.. sarıya boyanır her yan ama, bilirsin.. tekrar giyinecek doğa yeşil entarisini.. ya da bilmek istemez, sararıp solarsın. Çiçekler yetiştirirsin bahçende.. suyu sevgi, gübresi sabır, toprağı emek.. çiçeklerin solar gider bazen.. ya da renk renk, tomurcuk tomurcuk yayılır. Seversin adam gibi, kadın gibi, insan gibi.. ya da sevmezsin ve boşa yaşarsın. Bir çocuğun saçını okşadığında, gözlerinin içi parlar.. bir insan ağladığında, yüreğin titrer.. ya da boş boş bakarsın.

NİCE YILLARA SEVDİĞİM

Resim
Bir erkeğe hediye seçmekten daha zor ne vardır. Sanırım üç erkeğe hediye seçmek. Çakmak alayım desen, elli tane vardır zaten. Takı da takmaz bunlar. Parfüm desen çok bildik. Gömleğin her çeşidi mevcut, üstelik te ütülemesi dert. Çiçek mi? Yuh artık. Erkek adam öyle çiçekle böcekle uğraşmaz. Şimdi ben “Bütün İstanbul’u dolaştım, sana layık bir hediye bulamadım.” desem çok klasik olacak biliyorum. O yüzden demiyorum. Hiçbir yeri dolaşamadım hayatım. Çünkü bütün gün eşek gibi çalışıyorum. Ofisten çıkmamın imkansız olması asabiyle, asabiyet yapmış vaziyette, sana hediyeyi çıkışta bakarım, kesin, galiba, sanırım, kanımca. Geçen seneyi birazcık atlamış olmanın verdiği utançla, bu sene sana güzel!!! bir doğum günü partisi hazırlamayı da düşünüyorum. Şöyle romantik bir akşam yemeği. Süslü bir masa. Mum ışıkları, çiçekler. Mönüde, nohut, pilav ve yoğurt. Yanına da bir baş soğan kırdık mıydı, romantizmin doruklarında dolaşırız alimallah. Fonda da “Tiridine Bandım” hani şu bizim oraların meşhur t

ÇANTAMDAN EBE ÇIKTI

Resim
Yeni bir sobelemeç daha vukuu bulmuştur. Şahsıma yönelik bu nazik sobeyi yapan sevgili Renklerciğim’e teşekkürlerimle başlıyorum. Sobemizin mevzuu şudur: Çantamızın olmazsa olmazı altı adet nesne nedir diye soruluyor ve biz de cevaplandırıyoruz. Aslında dışarı çıkarken mutlaka alacağınız altı şey deniliyor da, e çantasız çıkmam abi. Benim çantalarım genelde büyüktür ve bu yüzden rahatlıkla içini çıfıt çarşısına çevirebilmem mümkündür. Hoş küçük te olsa fark etmez. Ben yine bi şekilde tıkıştırırım içine lüzumlu lüzumsuz ıvır zıvırı. Çantamın, ki biz ona kendi aramızda bavul da diyebiliriz, birinci ve en olmazsa olmazı, sevdiklerimin fotoğraflarıdır. Bunlar da cüzdanımda ikamet ettiğinden, dolaylı da olsa CÜZDAN’ı ilk sıraya koyalım. Yine cüzdanımızın içinde bulunan, bilumum kart, telefon numaraları ve para da ilk sıraya yerleşiyorlar. Bunların hepsi de fotoğraflar sayesinde zirveye çıktıklarını unutmasınlar. Yoksa kesin bırakırım bir yerlerde. İkinci sıra çantanın büyüklüğüne göre deği