Kayıtlar

Haziran, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

YAZAR NE YAZAR NE YAZAMAZ

Resim
Erkek milletinin “yazan” kısmı şanslı kitledir dostlar. “Yooo” demeyin hemen. Hele bir bakın etrafınıza. Yüreğimizi cızır cızır kebap eden, aşık eden, maşuk eden şiirlerin, öykülerin yazarlarına bakın bir. En hakiki şarkıların bestecilerine, güftecilerine bakın. Erkek değil mi çoğu? “Sezen, Sezen…” diye çemkirmeyin suratıma. O başka bi şey. O insan üstü, kadın üstü bi şey. Peki neden? Ellerinde karmakarışık, tutarsız, beyin kıvrımları labirent gibi, estetiği tartışılmaz, güzel, narin, duygusal, en önemlisi de algılanabilirliği çok yüksek bir ilham kaynağı var ve bu kaynak sınırsız çünkü. Onlar kadına yazıyorlar. Kadın için yazıyorlar daha da önemlisi… Ya hatun milleti ne yapsın? Sorarım size; kime şiirler yazsın, şarkılar bestelesin? Kimin öyküsünü anlatsın? Kütlükte sınır tanımayan, höt zöt etmeyi şanından sayan, üstelik kel, göbekli, kıllı erkek ırkına mı? Şimdi tutup, Bret’i, Corç’u falan örnek vermeyin. Onlar “Bakın aslında böylesini de yapabiliyorum. Lakin, elma mevzuundan hala kı

ARA SIRA BAZI BAZI...

Resim
Size de olur mu bilmem. Bazı bazı bir öteleme, iteleme, erteleme isteğiyle doluyorum. Yığılmış evrakları, birikmiş ütüleri, hazırlanacak sofraları, mutlu edilecek insanları… Elimle ittiriversem diyorum. “Siz hele bi durun!” demek istiyorum. “Asıl yapmak istediklerimin önüne set çekmeyin! Söyleyin, kim şımarttı sizi böyle? Kim çıkardı tepeme? Kim yığdı önüme?” Sonra korkuyorum. Hep bir ağızdan “SEN…” diye bağırıp üzerime çullanmalarından, beni yok etmelerinden korkuyorum. Nefesim daralıyor. Azar azar azalıyorum. Koşmaya başlıyorum daha da hızlı. Bomboş bir yolda buluyorum kendimi. Ayakkabılarım sıkıyor. Ama öyle düğümlemişim ki, çıkarıp yalınayak kalamıyorum. Yolun sonu hiç görünmüyor. Ben hızlandıkça yol uzuyor, yol uzadıkça ayaklarım daha da çok acıyor. “Dursam!” diyorum kendime. “Bari yavaşla!” diyor kendim, kendime. Yavaşlamak değil, oturup şu taşa biraz dinlemek istiyorum kendimi. Yapamıyorum. Sonra başka sesler karışıyor bir rüzgar uğultusuna. Rengarenk sesler. Kimi mavi, çekiyo
Resim
Güneş en kırk beş derecesinden, bu yazın harbiden yapış kokuş geçeceğini müjdeliyorken, Gülcen Sergen’in koltuk altından aşırı derecede midemiz kalkmışken ve hatta rüyalarımıza bile giriyorken, elbise- etek- bermuda- şeytan üçgeni sokakları etkisi altına almış iken, bendeniz moda kokoncanınız incegül şahsiyeti, elbette ki boş durmadım. Araştırmacı, soruşturmacı ve de biliştirmeci kişiliğimden ahalinin de sebeplenmesi babında sizin için yazın moda şablonunu çıkardım. Ahan da buyrun burdan okuyun efenim. Komşu kızı Itırsu, bir karış bacak boyuna bakmadan giyecek mini eteği, bir de altına yarım tıyat yaptı mıydı ne eksiği kalacak Adriana’dan. Koca p.polu Menşure, daracık kotlarıyla yine kasıp kavuracak ve mahallenin tüyü bitmemiş bebelerine tüy dikecek. Osurcan, saçlarını elektriğe tutulmuş karga yavrusu modeli yapıp her genç kızın korkulu rüyası olmaya devam edecek. Nülgüzar abla, en güllü dallısından basma eteklerini yine en cart renginden şık bir yelekle tamamlayarak bakkal murteza amc

SONUNDA, NİHAYET, VE NETİCE İTİBARIYLE...

Resim
Genç ve de çoook güzel bir hatun, sıcağın kavurduğu bir öğlen vakti, yorgun ve de argın ve aynı zamanda pörsümüş vaziyette dışarıdan gelip kendini narin bir çuval edasıyla kanepeye bırakıverdi. “İlişeni gebertirim, azıcık dinleneyim, her yanım sızlıyor.” şeklinde çemkirip, 933 numaralı tehdit bakışlarını etrafını saran camış sürüsüne gönderdikten az bir zaman sonraydı. Bilmiyordu ne kadardı yatmasıyla, yattığı yerden ok gibi fırlaması arasında geçen süre… “Anneee…” diye hönkürüyor, bir yandan tuhaf sesler çıkararak böğürüyordu evin en iri kıyım camışı. “Elinin körüüü… Ben size az evvel gözdağı vermemiş miydim. Size dağ da yetmiyor mu ki? Hangi coğrafi şekille korkarsınız beee!” diye yanıtladı nazik ve de pek kibar hatun. “Kız anne, ev buldum bak sana.” “Çok mersi yavrum, sen olmasan ne ederdim, sokaklarda kalacaktım, sürüm sürüm sürünecektim neredeyse. Bana buldun de mi? Artık yalnız başıma yaşayacağım de mi?” “Hee sana tabii… Ben evimden gayet memnunum.” Tabii memnun olacaktı. Mutfağı

GİDERKEN

Resim
Ellerindeki koku ne kadar uzaklardan geliyordu. Gelin beyazı korkulukların arasındaki fesleğenleri sularken kurduğu düşlerin artığı, çeyrek asırlık bir koku… Bir yandan aşağıdaki telaşı anlamlandırmaya çalışıyordu, diğer yandan yaşamını... Son model arabasından inene değdirdi gözlerini belli belirsiz. Sonra yanındakine baktı uzun uzun. Ne kadar da hoş görünüyordu. Bir de kendisinin camdaki yansımasına ilişti bakışları. Ondan en az on beş yaş gençti oysa. “ E bakımlı kadın!” diye geçirdi içinden. “Bizim gibi değil ki!” Kapılar açıldı, kapandı. Topuk sesleri bahçenin huzurlu sesine karıştı. Her yıl tam da bu vakitler, hınzır Mayıs’ın yeşil elbisesi serseri rüzgârlarda savrulurken, deniz nazlanmayı bırakıp kendini güneşe teslim etmek üzereyken gelir, yaz sonuna kadar kalırlardı bu evde. O da Ayşegül Hanım’ın bütün özel işleriyle ilgilenir, rahat etmesi için elinden geleni yapardı. Kendini bu kadına katmıştı, yirmi beş yıldır. Bütün anılar onun adına mühürlüydü hafızasında. Ben sözcüğünü