Kayıtlar

Şubat, 2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

BAHAR BAHAR HER YAN

Resim
Bir türlü aydınlanamayan soğuk, puslu, karanlık kış sabahlarına inat, gözlerime ve bütün odaya dolan güneş, ısıtsın evimi, yüreğimi. Kanıma, canıma düşsün son cemre, kıpır kıpır etsin, kaynatsın… Uyandırsın kış uykusuna yatmış benliğimi. Silkelesin miskinliğimi, sersemletsin fikirsizliğimi hafif sert esen, soğuk, güneşli havalar… Bir o yana bir bu yana savursun denizdeki köpükler gibi. Kuşlar, alabildiğine özgür ve umarsız uçsun başımın üzerinden, kanatlarının rüzgarı saçlarımı havalandırsın… Bir martı olup o kuşların peşine takılsın gülüşüm, bulutların arasında bulsun kendini. Derinlerde, dehlizlerde, kuytularda sakladığım, susturduğum kız çocuğu, yeniden şarkılar söylemeye başlasın çığlık çığlık… O nameler neşelendirsin kimi, kimi de acıtsın ciğerimi. Bir küçük serçe konsun penceremin önüne, masum ve kimsesiz… İçinden sevgi geçen şiirler yazılsın hayata dair. Baharın yeşili umut olsun gözlerime, mavisi hayal, sarısı sıcak… Tazelesin ruhumu, bedenimi. Daha güzel, daha iyi, daha sıcak,

SAĞLIK OLSUN

Resim
Eveeet Sevgili Günlük, şimdi sana bir küçük hikaye anlatmak istiyorum. Kahramanları tamamen hayal ürünü yine her zamanki gibi!!! Hastaydı kadın birkaç gündür. Üstelik bu sefer iş ciddi gibiydi. Her ne kadar hastalığı çok da ciddi olmayan bir organında olsa bile… Acı çekmekteydi. Üstelik bir de tehlikeli bir işaret var idi. Üç gün sakladıktan sonra, rahatsızlığını en sıkı dostuna söylemeye karar verdi. O ki, her türlü tıp bilgisine sahip bir şahsiyet idi. Hem dostu, hem gelinciği, hem de bir çeşit ordinaryüs profesör kıvamında, tıp uzmanı tadında bir kişilik idi. En azından ne yapması gerektiği hakkında bir öneri sunabilirdi. Lakin heyhaaat.. Dostlara da güvenilmeyecek miydi artık. Sıkı dost! bütün aileyi ayağa kaldırmış, kadının üzerinde ciddi bir mahalle baskısı oluşturulmasına ön ayak olmuştu. Ailenin her bir bireyi doktora gitmesi konusunda tehdit içerikli, hatta zaman zaman şiddete dayalı bir ikna çabasına girişmişti. Bununla da yetinmeyen sıkı dost! hastaneyi arayıp randevuyu bile

AYNA AYNA SÖYLE BANA

Resim
Yeni kelime açıklandığında ilk aklıma gelen, bırakın medeniyetten uzaklarda, elektriksiz, susuz, teknolojisiz yaşamayı, klimasız ortamda bile kendini kaybedecek kokoşlukta ünlümsülerimizi bir çiftliğe kapattıkları o muhteşem yarışma oldu. Ve bu yarışmadan belleğime kazınmış o replik. “Aaaa ayna yok mu buradaa? E ne giydiğimizi nereden bileceğiz?” Hakikaten aynalar olmasa nereden bilecektik ne giydiğimizi, nasıl göründüğümüzü, ya da nasıl yansıdığımızı. Çok isterdim aynaya farklı anlamlar yüklemek, duygusallaştırıp, içselleştirip kendimle hesaplaşmalarımı aynaları kırarak yapmak. Zor iş bu… Ayna dediğin de bir cam parçası neticede. Sadece ne giydiğini bilmeni sağlar. Ya yüreğindekiler. Çok bakmam aynalara. Ya da epeyce oldu aynalara bakmayı bırakalı. Baktığında görmek istediğini göstermiyorsa, aynanın da bir hükmü yok kanımca. Bu kelime günlerdir aklımda. Nedir, nasıldır bilemedim. Beni aştı sanki. Aynalara küs müydüm ki? Durdum evdeki en büyük aynanın önünde. Baktım baktım... epeydir b

AŞKIM AŞKIM

Resim
Sonsuz aşka inananlardan mısınız? Yoksa aşkın da bir ömrü vardır biter gider diyenlerden mi? Ya da gerçekten aşk diye bir şey var mı yok mu karar veremeyenlerden misiniz? Varsa da nedir bu aşk diye gece gündüz kafa patlatanlardan da olabilirsiniz. Aşağıda okuyacağınız aşk hikayesinde adı geçen kişi ve kuruluşlar hayal ürünü değildirler. Bu sefer gerçek hayattan karakterler kullanmaya karar verdim. Her zamankinin aksine!!! Uzun bir yolculuk bekliyor sizi. Baştan söyleyeyim. Lakin gerçek aşk dedik, ölümsüz aşk dedik. Öyle iki cümleyle anlatılabilir mi? Hem bizim de vatandaşa bi hizmetimizdir bu nihayetinde!!! Alın şöyle elinize drinkinizi, öyle başlayın okumaya. Yok daha çayım demlenmedi, kahvenin suyu kaynamadı, meyve suyum soğumadı diyenlere, müessesemiz en kralından bi ikram yapacaktır. 1.Bölüm: Tarih 16 Şubat 2000…. Yani bundan tam sekiz yıl evvel bu gün. Şubat ayının bu yıl olduğu gibi 29 gün çektiği… Milenyum başlangıcı… Soğuk ama güneşli bir kış sabahı. Sabahın karanlık saatlerind

İŞTE ŞU KADARCIK BİR ŞEY

Resim
Sevgili Günlük, Memlekette olumsuz şeyler oluyor. Ortalık karışık az biraz. İnsanlar iki kısım olmuş her alanda. Umarım düzelecek her şey. Lakin bunlardan bahsedip de okuyanı derin düşüncelere, sınırsız üzüntülere gark etmekten ziyade gülümsetmektir amacımız. Ne siyaset bilimcisi, ne ekonomi profesörü, ne de sosyoloji uzmanıyız zira. Ülkemde her üç kişiden biri kendisini öyle zannetmekte ve kahvehane köşelerinden ülkeyi kurtarmakta bildiğin üzere. Geriye kalanların yarısı da futbol antrenörü yine bildiğin üzere. Ben bu gün en önemli gündem maddemizden bahsetmek istiyorum! E olur mu değinmeden böyle elzem bir konuya? Günlerdir, güzel yurdum kırmızı kalplerle donatılmış, çiçek, böcek görüntülerinden böğk gelmişti ya. En çiçek severimiz bile görmek istemez olmuş, kırmızıdan nefret eder olmuştuk hani. Nihayet beklenen gün geldi. Bu gün “Sevgililer Günü”. Bu gün aşkla yanacak bütün yürekler, bu gün sevgililer birbirine sarılacak, sarmaşacak. Bu gün bütün erkek kişileri, romantik birer prens

BENİM GÜNLÜKÜM GÜZEL GÜNLÜKÜM

Resim
Pek datlu, pek gıymatlu Günlüküm, Daha dün gibi sana ilk merhaba deyişim. Bu gün senin ilk doğum günün Günlük. Doğum hikayen ahan da burada. Ne hediye istiyon bilmem, ama zannımca sen bana çok güzel hediyeler verdin bu bir yılda. Dünya güzeli arkadaşlar kazandırdın. İşte şöyle bir hissiyat içine soktun zaman zaman ve de her zaman. Bunları tekrarlamak istemiyorum bu gün. Merak eden arkadaşlarım linklere tıklayıverirler zaten. Bu gün ben başka bir şey demek istiyorum. Şimdi buralarda böyle yazışıp, çizişirken birbirimize sırlarımızı veriyoruz aslında. Perdelerimizi, hayatımızı aralıyoruz belki de. Birbirimize karşı sorumluluğumuz olduğunu düşünüyorum bu anlamda. Canım isterse yazarım, yazmayan da yazmasın bana ne, diyemiyorum o yüzden. Merak ediyorum arkadaşlarımı biraz ortadan kaybolunca. Soruyorum. Nerdesin, ne haldesin? Şimdi benim aralıklarım belli zaten. üç, bilemedin dört gün, haydi yine bilemedin bir hafta. Ara vereceksem de haberdar ediyorum bir şekilde. Olmaz a oldu diyelim, o

NEFES KESEN BİR SOBE

Resim
Her hamarat, becerikli, yetenekli ve de süper marifetli hatun gibi ben de!!!! bir gün, tatlı tarifi ararken düştüm bir yemek bloguna ve tabii bloglar alemine. Hayır benim gibi üç öğün tatlıyla beslenen birinin başka bir tarif aramasını beklemiyordunuz herhalde. Yemek önemli mevzudur. Hayatımız yemek üzerine kurulu değil midir zaten? Sevgili Yaşamın Kıyısında ne güzel anlatmış bitmek bilmeyen yeme, içme telaşlarımızı. İşte yemek blogları, bu anlamda hem tatlı tatlı sohbetler edebileceğimiz, hem yeni tarifler öğrenebileceğimiz, beceremezsek “bacım benim kek kabarmadı, ne etsem ki” diye anında yardım alabileceğimiz, koca kişileri “bütün gün şu aletin başında ne ediyon” diye sorduğunda, “nankööör.. bak sen okküz gibi yiyesin diye akşama kadar tarif arıyom, ettiğin lafa bak” şeklinde zeytinyağı gibi üste çıkma şansı bulabileceğimiz mekanlardır. Biyom Kedim , acaba onlar da bizi okuyorlar mı diye sormuş ya.. okuyorlar bence. Hatta geçenlerde içlerinden biri bize “günlükçüler” demiş. Pek hoş

HEY ÖZGÜRLÜK...

Resim
Nereye gittiği belli olmayan bir yolda, öylesine, savrukça yürümek mi özgürlük? Ya da miskin uykulardan uyanıp, kendini bulmak mı? Nesini, nasılını düşünmeden, kendini öylece bırakıvermek mi yoksa yaşamın gidişine? Deli ruhum, pis, köhne, kendinden bihaber bir bedenin içinde hapisken, nasıl özgürlükten söz etsin bilmiyorum. Yeni kelimemiz "özgürlük". Sevgili Tütü' ye bu güzel kelime için teşekkürler. Anne olmak, gönüllü bir vazgeçiştir belki de. En önce kendinden vazgeçmek. Bir annenin özgürlüğü de “anne” gibidir işte. Bir minik kaçamağı özgür olmak sayar da bunlardan anlık mutluluklar yakalar. Annenin en büyük mutluluğu vazgeçişidir zaten. Tadılabilecek en büyük mutluluğu almıştır hayattan. Başkaca bir şey istemez ki. Özgürlüğün de vazgeçtiğin şeyler kadar küçük görünür gözüne. Bir saat kitap okuyabilmek, belki sevdiğin bir programı seyredebilmek, belki de bir arkadaşınla iki satır sohbet edebilmektir özgürlük. Ya da sürekli toparlanması gerekmeyen bir odada biraz kesti

İNCEGÜL NASIL KURTULUR??????

Resim
Evet Sevgili Günlük, Çoklukla güldük, eğlendik seninle. Güzel günler, mutlu anlar paylaştık. Lakin bu gün sana büyük bir dramdan bahsetmek istiyorum. Benim dramımdan. Benim korkunç bir bağımlılığım var günlük. Nasıl vazgeçilir, nasıl bırakılır, nasıl unutulur bilmiyorum. Hayır hayır sigara veya içki değil. Onlar olsa çok daha kolaydı inan. Bu daha da vahim. Ben bir “beyaz” müptelasıyım. Bunu kendime bile itiraf etmekten korkarken, sana anlatıyorum. Sen Mesut Bahtiyar'dan şarkılar dinlerken sürekli, bunu bilmeye hakkın olduğunu düşünüyorum. Bu korkunç alışkanlıktan kurtulmak istiyorum, ama olmuyor işte. Hep aklımda, fikrimde. Bazen rüyalarıma bile girdiği oluyor. İlk defa bir yaz günüydü onunla tanıştığımızda. Bir kereden bir şey olmaz mantığıyla denedim. Nereden bilebilirdim ki, her şey o bir kereyle başlıyormuş. İşte o andı bütün hayatımı etkileyen. Nasıl büyük bir zevkti, nasıl bir hazdı anlatması imkansız. Sonrasında da vazgeçilmezim oldu. Yaz sonuna kadar sürekli onu aradım, bu

TERSİNE DÜNYA-DÜTTÜRÜ DÜNYA-YALAN DÜNYA

Resim
Erkeksiz de çocuk doğrulabilecekmiş. Uzun zamandır bu haber gündemde. Kayıtsız mı kalalım yani? Baba olmanın, sadece o ilk baştaki pek mühim iş olduğunu zannedenler için kötü haber. -E peki ben ne yapacağım o zaman? Bu konuda tek yapabildiğim ve hep de övündüğüm şeyi elimden alıyorsunuz. -Sen de altını değiştirmeyi dene o halde. İlla bir katkıda bulunmak istiyorsan, gece uyandığında ilgileniver yavrunla. Doğurma yetisi sadece kadınlara verilmiş olduğuna göre, onu yapamazsın herhalde. N’ooldu? Elinde mama şişesiyle kalakaldın değil mi ortada? -Kaldım valla elimde şeyle, mama şişesiyle. Hem de bütün doğan çocuklar kız olacakmış. Vay anam vay. Savaşların, kavgaların, çıkar çatışmalarının, düzensizliğin, başı bozukluğun müsebbibi olan muhteşem erkek zihniyeti yok mu olacak yani? Dünyaya, duyarlılık, nezaket, vicdan, şefkat ve sevgi gibi gereksiz duygular mı hakim olacak bu durumda? Olmaz kardeşim erkeksiz. E onlar olmazsa, biz kimin dağınıklığını toplarız, kimin çoraplarını yıkarız, özel