Kayıtlar

2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

SENSİN BAAĞYAN...

Resim
Dün akşam hiç tanımadığım bir erkeğe usulca sokulup "bi' sittir git be kardeşim. belanı benden bulma." dedim sayın okuyan. Olay,  ismi lazım değil bir minibüs hattında geçiyordu. Lakin, bir toplu taşıma aracındaki insanlardan çok, konserve kutusuna sıkıştırılmış mısırlara benziyorduk. Herkeste bir şekil yamulması, bir şiraze kayması, bir şanzıman fren yamışması ki evlere şenlik. Üstelik bet beniz sapsarı... Şöfer efendi, tel maşa reyben gözlüğünün sağ üst camından pörtlettiği gözlerini bize dikip sürekli, "arkalar boş hanımlar, ilerleyelim beyler, orta taraflarda halay çekilir arkadaşlar, lütfen birbirimize yardımcı olalım gardaşlar." diye gazel okudukça sinirler iyice yıpranıyordu. Zira, tüm şofer kişilerinin hayallerini süsleyen o boşluk, hakikaten yoktu. Ve bu hızla üremeye devam ettiğimiz sürece hiç olmayacaktı. İnsanlar zaten sıcak ve gergin olan ortamda birbirine de gıcık olmaya başlamıştı. Hatta birazdan desteresini çıkarıp en yakınındakini dilim

ARAMAYIN BENİ LEYN...

Resim
Bakmayın siz ahalinin "hayaaat sen ne çabuk harcadıııın beniii..." hönkürüşlerine sayın ve yılların eskitemediği okur kitlesi. Asıl bir hiçbir şeyin kıymetini bilmeyen, elimize geçeni hemencecik çar çur eden, harcayan, bitiren biziz. Bir zaman en değer verdiğimiz şeyleri bile, pavyona yanlışlıkla düşmüş ama namusundan asla ödün vermeyen Türk filmi asıl kızı misali, kullanılmış bir mendil, bir paçavraymışçasına, hiç acımadan fırlatıp atan bizleriz. Biz köhnemeye yüz tutmuş insan kitlesi, belki de yaşamı elimize tutuşturan yanına bir de kullanma kılavuzu iliştirivereydi, böyle heba etmeyebilirdik en güzel yaşları. Yine de kıymet bilen bir neslin ahvadıydık biz. Elindekiyle mutlu olmasını bilen... Aza kanaat getiren... Ne ettiysek kendimize ettik o ayrı. Yine de böyle hovardaca yeyip bitirmedik her şeyi. Merak içinde bekleştiğinizin, "bizim manyak İnce yine neye dellendi böyle?" diye birbirinize hal haber sorduğunuzun farkındayım. Anlatıciim efenim, az kıpra

BİG BİG AMBRELLA

Resim
Tecrübe denen şey, g.te giren şemsiyelerin bileşkesiyle açıklanabiliyorsa eğer; biz oldukça tecrübeli güruhun en büyük korkusu o şemsiyelerin bir gün gelip tek tek açılabilme ihtimalidir sevgili ve pek muhterem okuyan. Yine de iyimser bir bakış açısıyla incelersek hayatı, öyle "yaptım kabak dolmasını, çoluk çombalağımla yidim ağşamınan. aman ne mutluyum, pek huzurluyum, sevgi pötürcüğüyüm." kıvamında bir yaşam da sıkıcı olabilir değil mi? Dostundan darbe yiyeceksin, en sevdiğinden ihanet göreceksin, dibe vurup vurup yeniden dirileceksin ki; bi' atraksiyon, bi' fraksiyon, ne bileyim bi' mana olsun. Hem ayrıca peşinde dolanan kutup ayılarından dolayı sürekli arkanı kollamaktan da vazgeçmeli bir süre sonra. "hööööyyyt! bi gidin len!" diye masaya yumruk vurmak da mümkün. "ne yapayım kaderim buymuş." deyip o ayıcıkları sofraya buyur etmek de. Yoksa ömrünce önünü göremezsin ey okur. Garip değil mi? İnsanın değer verdiği şeyler sıralaması nasıl

KAKAOLU FINDIK EZİĞİ

Resim
Bu sabah yarım kavanoz nutellayı ince dilim kepek ekmeğimin üzerine boca ederken  fikrim geldi sayın okuyan. Düşündüm. Normaldi bu. Ne de olsa insan, düşünen hayvandı. Neden İnce de düşünen öküz olmasındı? Neyse lafı fazla uzatmadan, millet galeyana gelmeden ben sadede geleyim. Malum okullar açıldı, mini mini bebeler sınıfları doldurdu. Mini mini dediğime bakmayın siz. Lafın gelişi o. Maşallah hepsi zebellah yutmuş gibi yavrucakların. Her yerlerinde lömbür lömbür yağ öbecikleri. Oğlanların memeleri benimkilerden büyük, kızların ardından selodit dağları takip etmekte. Sanırsın, bayıla bayıla yedikleri o yağlı vıcık cipslerin, iğrenç hamburgerlerin, şarküteri dolu pizzaların hepsi isyan edecek, birazdan dışarıya fırlayıverip ortalığa dağılacak. Bir dilim beyaz peynir, üç-beş zeytin, kokusu tüm sınıfı saran haşlak yumurta ve meyve olarak da elma ihtiva eden o beslenme çantalarının yerini, kantin tostlarının, patates kızartmalarının almasından mütevellit, bebelerimiz maalesef potans

VAY HAYIN VAY

Resim
Geçenlerde fıysbokun şu sohbet zımbırtısını kurcalarken, yanlışlıkla onlayın oluvermişim. "Vay efendim sen misin bizden habersiz sanal alemde çet çüt yapan?" diyerek üstüme saldıranların sayısı hiç de azımsanacak gibi değildi sayın okur. Yanlışlıkla oldu diyorum. Üzerini kalın kalın çiziktiriyorum. Zati bu zaman tüneli çıktı çıkalı iyice bi' b.ka sardı işler, ezelden kanıtlı teknoloci özürlü kimliğim daha bi' gelişti, semirdi, kendini aştı diyorum. Ama kime anlatıyorum? Neyse efendim, bu "nerdesin, niye bi selam vermiyon." diye çemkiren öfkeli kalabalığın arasından sıyrılıp kendini öne atan arkadaşlardan biri bana öyle bişey sordu ki; içinden çıkamadım. Anlattığına göre, çok sevdiği arkadaşlarından birinin eşi onu aldatıyormuş. Ve bu çemkirikli şahsiyet de olayı bir şekilde öğrenmiş. "Söyleyeyim de gitsin herifin ağzına s.çsın, sonra uygun bir yerinden ç.künü kessin, arkasından ikisini birbirine sarıp o duvar senin, bu duvar benim çarpsın mı? Yoks

BURCUVADAN AT BENİ İN AŞAĞI AMELİYAT ET BENİ

Resim
Ey sevgili okur milletinin insanları... Bendeniz İncegül gişisi, bir su perisi narinliğinde ve bir su aygırı gürültüsüyle horul horul uyuklamaktayken; bir taneniz de "Uyan kadın! Bloogırın şekli şemali kaydı, yokluğunda şanzımanı, freni dağıttı. Yetiişş!" diye dürtmediniz yahu. Aşkolsunuz valla. Bu da nedir? Bloogırıma neler olmuştur böyle? Kendini içkiye, kumara mı vermiştir? Bensizliğin acısıyla mı böyle darma duman olmuştur? Bu nasıl bir vurdumyazmazlıktır? Bu nasıl bir ben yaptım olduculuktur? Aman allaamdır. Hemen olaya el konulmalıdır. Ve elbette konulacaktır. Ramazan geçti, bayram bitti. Tatil yapmayan diğer İstanbul bekçisi ameleler gibi Dokturlar'dan yine, yeniden mezun olduk hayırlısıyla. Bir iki kalbe stent takacak , çeşit çeşit beyin damarındaki tıkanıklıkları açacak, iki üç apandisit ameliyatını da araya sıkıştıracak kıvama geldik çoktan.  Korkarım yakında birbirimizin böğrünü deşip böbrek, dalak... allah ne verdiyse artık alıverecez en cerrahından. H

GICIK MIYIM NEYİM...

Resim
Hani “beyaz tüüül bembeyaz tüüül, tüller arasından geliiiir…” diye şarkılar çığırarak makineden çıkarmakta olduğun tüllerinin o kadar da beyaz olmadığını fark edersin ve içini bir hüzün kaplar ya; hani sonra pempe elbiseleri ve elinde kocaman kosla şişesiyle banyo kapısından gerzek gülüşlü bir hatun giriverir ve gözlerin ufka dalar da “Len bu karı nasıl girdi içeriye? Kim açık bıraktı kapıyı?” diye sorular sorarsın kendine. Hani hatta ve bilakis, saçından tutup fayanslara çarpmak istersin kendisini. İşte öyle bir halet-i ruhiye içerisindeyim sayın okuyan. En karizmatik haliyle, son model arabasının penceresinden mandalina kabuklarını sokağa atan şehir öküzünün gözlerinin içine bakarak, attığı pisliği aynen arabasının içine geri göndermişliğimi saymazsak henüz bir vukuatım da yok hani. Lakin bu ne sinir harbi, bu ne gıcıklığın son noktası bu ne yaman bir çelişkidir dostlar. Şöyle ağız dolusu bağırasım, gelene geçene çatasım, hırsıza huysuza sarasım, ite uğursuza hesap sorasım, balçı

ÖYLE...

yörene uzanan dallarımda boylu boyunca bir kuş sesi ey rüyaları bekleyen kardelen haydi yum gözlerini de öyle bak sana deva mıdır yaralı yüreğimin nefesi öyle incecik bir dantelsin ki serilmiş yüzüme bir tutuşta kanar bazen elin siyaha kesmiş sularda boğulur ışık ve bir balık ölür gözlerinde gün be gün yosuna sarar tenin arasan bulacaksın ey çağıran gölgeyi canın tam ortasındadır yerin her tan vakti umuda açar firari ellerin heyhat çare çaresizdir yine de gül goncası yok mudur haberin F.İ.G...

YOLCULUK NEREYE HEMŞERİM...

Resim
-İnce… -Hııı? -Sen başka bi gezegenden olabilir misin? -Bilmem. Niye sordun ki? -Hiiç… Öylesine… Meraktan. -Hıı tamam hayatım. İyi geceler. -Sana da hayatım. Dınınınııın!.. Uyuma İncegül! Belki bu kısa ama aydınlatıcı konuşma senin yaşamının dönüm noktası olacak. Belki de bu bi işarettir, kim bilir? Kuantumculara göre hepimiz evrenin minik birer parçası, enerjiyi oluşturan elemanlardan biri değil miyiz? Belki de şu yeni buldukları,dünyaya çok benzeyen gezegende, senin aynısının tıpkısı bir enerji parçacığı öyle boşlukta dolanıp duruyor. “İncegül gişisi bu diyarlara ne zaman gelecek? Ne zaman gavuşacağız? O gurbette, ben sılada, böyle gaç yıl daha geçecek?” diye diye gün sayıp kendini helak ediyor kim bilir. Ve sen burada o.sura o.sura uyuyorsun. Yazık değil mi yavrucağa? Bu metrobüs çalışması uzadıkça uzadığına göre, zannımca oralara kadar hat çekecekler. Bastık mıydı kartımızı, trafik yok bişey yok. Adı üstünde “Uzay Boşluğu” bin, bilemedin iki bin ışık yılı sonra ordayı

YOH BELE BİR DANS VE DE BELE BOHTAN ŞANS

Resim
Her gün ayna önlerinde “Aman da pek güzelim. Allaam beni nasıl böyle harika yaratmışsın. Şu kaş, şu göz, şu endam… Ben olsam, benim aşkımdan ölür, geberirdim.” demesem de; En azından doğru elbiseyi giyip, topuklularla boyu yükseltirsek, saça başa da biraz bakım yaparsak, fena da görünmem herhalde diye düşünürdüm sayın okuyan. Hatta çevredekilerin ara gazıyla, hoş hatun olduğum kanaatine kapıldığım zamanlar bile olmuştu. Yani her vasat yurdum kadını gibi kendi halimde takılıp gidiyordum. Ta ki onunla tanışana kadar… Mari… Benim soyu batasıca ve elbette çatlak Urus arkadaşım. Urus’tan arkadaş mı olurmuş deme sayın okuyan. Ben yaptım oldu. Lakin o porselen gibi cildine, sarı saçına, yeşil gözüne, sülün gibi endamına, o kadar işin içinde bile bakımından ödün vermeyen tavrına sinir olmuyor muyum? Elbette kara kuru, ufacık tefecik, kendini hayata kaptırıp paspal paçoz gezen her normal! hatun gibi ben de onun ırksal özelliklerinden nefret ediyorum. Bunlarla yiyeceksin, içeceksin, sohbet ede