Kayıtlar

Mart, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

DÖNÜŞ

Resim
Ben seni bir deniz kıyısı sevdim Kanamalı midye kesiğiydi gülüşün Yaşamla kavgalı sevmeler sunuyordu döke saça Ve kayaya sevdasını anlatırken dalgalar saçlarında Yosunlar dolandı yarama Yükseldikçe devrildi kumdan kalelerim Gittikçe küçüldük ben ve yorgun ellerim Öylesine bilmeden Sana geldim Ben seni bir martı türküsü sevdim Sancılı kanat darbesiydi gülüşün Bahar kokulu yağmurlar yağdırıyordu içimdeki sılaya Ve uzaklar ağlarken deniz karası bakışlarında Bir bebek eli sarıldı parmağıma Tahribi yüksek fırtınaydı senden gidişlerim Tutsaklığımda örselendi asi esişlerim Her seferimde yeniden Sana geldim Ben seni bir ömür bitişi sevdim Acılı ney sesiydi gülüşün İsli nameler bırakıyordu yangın artığı duvarlarıma Ve kör bir karanlığa bilenirken umutlar avuçlarında Uğursuz kuşlar kondu dalıma Uzun yol karamsarlığı taşıyordu dönüşlerim Bir çift buz mavisinde söndü ateşlerim Son defa ölmeden Sana geldim

CESUR YÜREK HAİN ZOMBİYE KARŞI

Resim
“Yaşayan Ölülerin Dirilişi” adlı kıytırık bir zombi filminin, tesadüfen, on dakikalık bölümünü seyretme gafletinde bulunduktan sonra, sahnelerin birinde siyah poşet gördüğü için iki yıl boyunca siyah poşet olan hiçbir odaya yalnız başına girememiş bir insan evladının, korku filmi seyretmeye karar vermesi neyin göstergesidir, sorarım size!.. Durun hele sayın okur, siz yorulmayın, ben söyleyeyim. Salaklığın daniskasıdır, zeka geriliğinin halk arasındaki adıdır, içsel şapşallığın dışavurumsal yansıldamasıdır, af buyurun b.ku kepçesiyle yemektir. Bu tespitleri yapmak kolay oldu sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. İniniz efenim aşağıdaki paragraflara. İniniz, ininiz, lütfen çekinmeyiniz. O gün de, yorucu bir haftanın ardından gelen her hafta sonu olduğu gibi güzel bir gündü. Güneş, bir önceki gün parlatılmış camlardan içeriye tatlı tatlı gülücükler atıyor, baharın gelişini muştuluyordu. Mutlu yuvamızda kuşlar gibi cıvıldaşılan bir Pazar sabahı daha böylece başlamış, sonrasında kahvaltı faslıyl

HELLİMDEN DOST ESKİ KAŞARDAN TOST OLMAZ

Resim
“Alan Memnu, Veren Daha da Memnu” adlı nadide dizimizin pek muhterem izleyicileri. Müessesemiz yine hiçbir fedakarlıktan kaçınmamış, türlü tehlikeler atlatarak Kanal P stüdyolarına dalmış, ucu sivriltilmiş kurşun kalem, çeşitli çaplarda parça tesirli kalemtraş, silgi ve mürekkep bombalarıyla görevlileri etkisiz hale getirmiş ve sizler için dizinin yayın haklarını ele geçirmiş bulunmaktadır. Neden şaşırıyorsunuz anlamadım. Siz müessesemizi hiç mi tanımadınız? Aşkolsunuz. Öncelikle yayınlanmış bölümlerin üzerinden şöyle bir geçelim, onları gönlümüzün istediği gibi değiştirelim değil mi? Finali de ona göre şekillendirir, sonra da serinin diğer filmleri için kolları sıvarız. E ilk paragraftaki silahları niye elimize aldık sanıyorsunuz? Aha da edebi eser katliamı öyle yapılmaz, böyle yapılır. Buyurun, bundan gayrı burdan seyredin. O gün Ahman Bey’lerin şatosunda her zamanki ağır havanın yanı sıra, alışılmamış bir tedirginlik de hüküm sürmektedir. Leydi Bitter’le Kont Düldül’ün yedikleri hu

TALİHSİZ TALİHLİ

Resim
“İnsanın bir kere ters gitmeye işi, muhallebi yerkene kırılır dişi.” diyen atalarımızın gözünü seveyim. Hatta gözünün yağına yımırta kırıp çavdar ekmeemi banıp banıp yiyeyim. Ya bir ata kişisi hiç mi yanılmaz; hiç mi şaşmaz? Yok baba, bizim atalarımız ne demişse doğru demiş. Şu meşhur bahtsız bedevinin başına neler geldiği ise biz faniler tarafından çok iyi bilinmekte olduğundan, tekrar tekrar anlatıp da Blog Zörtletme Kurulu’nun tepkisini çekmenin alemi yok. Bu kara bahtım, kem talihim yüzünden bazı bazı infiale gelip aşırı dozda İsmail YK dinlemek suretiyle intihara teşebbüs etmeyi düşünsem de; çoğu zaman her zorlukta iyi bir yan bulma konusunda Polyanna’ya nal toplatmışımdır. Yolumda hanım hanım giderken, horoz kovalar. Ormantik bir şekilde denizi seyrederken kafama martı zıçar; ki dikkat buyurunuz bunca kuş b.ku emiklemişken, daha bir kere amorti bile vurmuşluğu yoktur bu garibe. Sabahınan güneş açtı diye koca bir hafta sonunu evin devasa camlarını silmeyle geçiririm. Tam “Ahan da

FACEBOOK BANA ÇOCUKLUĞUMU BULABİLİR Mİ?

Resim
Bakmayın benim bu çağ dışı, anti teknolojik, ortaçağ zihniyetli hallerime sayın okuyan; bizim aile efradı pek bir meraklıdır gelişime, değişime… Yeni çıkan teknolocik zımbırtılardan mutlaka bir tane edinirler. Her türlü yazılımı daha yazılmadan çözerler. Bir de bu sosyal paylaşım sitelerine mutlaka üye olurlar. Sevgili kardeşlerim ve onların sevgili eşleri birbirlerini en fazla fıysbokta görür, görüşürler. Oralarda sofralar kurar, hediyeleşirler. Koca kişisi ormantik faaliyetlerinin büyük kısmını yine bu sitelerde gerçekleştirir. Bebelerim, buralarda fink atar gece-gündüz. Hal böyle olunca da; bunca zaman direnişin en şiddetlisini gösteren, “Bana ne len, fıysbokta ne işim var benim be?” diye çemkirip duran İncegül gişisinin de direncinin kırılması, pes etmesi, “Tamam len, nalet getsin, uğraşamayacam sizinle, açacam bir hesap.” dememesi beklenemezdi elbette, diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz dostlar. Evet, artık fıysbokta bir İncegül var. Ama bir sorun bakalım niye var? 1- Tatlı ikizle

SANCI

Resim
Karşımda kocaman bir siyah bazen, hiçliğimi çokluğa kattım. Oysa bir sarı gülümsemeli, belki mor hüzünlenmeli, ille de kırmızı yansımalıydım Bilsem de derinlerin vurgununu, maviye bağladım gönlümü, yollarımı düşlere saldım. Hercai gemiler uzaklaşırken kıyılarıma bir bir, ben lacivertlerin en koyusundaydım. Lal renkli yaşamaklardan yudumladım ömrümü an be an. Ve en sonunda nefessiz daldım. Tozu dumana katan yolculuklarda, her limandan bir parça demir aldım. Yankılarımı duymuyordu o leyla, yine de dilimde vaveyla, yüreğimi salıp sulara, fısıltılar haykırdım. Martılar uçurdum göklere kanatlarında türküler… Belki de öyle sandım. İçim dalgalara köpüklenirken saklı kuytularda, aslında çaresiz bir karabataktım. Ki dem be dem daha çok daldım. Penceremden bulutlar geçiyordu saf saf… Kah açıldım kah kapandım. Yağmurun ne çoktu taneleri, sayılmıyordu küçücük ellerle. Bense buğuya çizilebildiğim kadardım Zerre oldum toprakta bazen. Katre katre sürgün verdim yeşile, umuda açtım. Dünya uzaklaştı e