Kayıtlar

Kasım, 2007 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

DELİ DELİYİ DAKKADA CANIM

Resim
Nabersin Günlük? Beni sorarsan elim ayağım buz gibiyken sırtımdan ter çağlayanları akmakta. Sanki üzerimden kırklık tır geçmiş gibi her yanım acıyor. Bir de akşamdan suya bastırılmış nohut misali şişmiş elim yüzüm. Sanırımsam hastayım. Fakat bir beş dakika durup kendimi dinlemeye fırsatım olmadığındandır ki tam emin değilim. Belki de turp gibiyim. Zira günlerden beri kuyruğuna teneke bağlanmış it yavrusu gibi koşturmaktayım ve hala da bayılmış değilim. Evet yorgunum. Ve son günlerde pek bir asabi oldum. Mazeretim de yok. Olura olmaza sinirleniveriyorum öyle. Hiç yoktan gönül kırdım, sevdiklerimi incittim. Tüh bana, yazık olsun bana. Ki ben böyle biri değilim. Çok korkarım kalp kırmaktan. Dünyada tamir edilmeyecek tek şeydir çünkü. İstediğin kadar yapıştır, asla eskisi gibi olmaz çünkü. Hani pat küt söyleyince daha iyi hissedecektim kendimi. Hani bırak sen üzüleceğine, sen söyle karşındaki üzülsündü. E olmadı. Ben söyledim, ben yaptım, ben hırpaladım.. yine ben üzüldüm. Ben böyle biri d

OKU DA ADAM OL ÇOCUUUM...

Resim
Matematik, Fizik, Edebiyat, İngilizce, Biyoloji… bu ve benzeri derslerden üst üste, bıkmadan, usanmadan yazılı olmuş, bu vesileyle beyni jöle kıvamına gelmek üzere olan Liseli bir yavrucak ve onun liseyi yeniden, ikinci kez, tekrardan okumak zorunda kalan, bu nedenle inceden kafayı kırmakta olan tatlı, güzel, muhteşem ötesi, harika annesi tarih dersine çalışmaktadırlar. Önce biraz motive edelim yavruyu. Bilinçli bir annenin kuracağı şöyle bir cümle onu ders çalışma konusunda yeterince ikna edebilir: Bak yavrum.. bakıyooo.. şimdi çok ders çalıştığın için sana inek diyebilirler... derler de yani acımazlar... lakin ileride, okumuş, başarılı bir adam olduğunda... inşallah... bütün çıtırları sen kapacaksın ve o seninle kafa bulan ve popüler olduğunu zanneden hıyarlar, sadece lisede çıktıkları sümüklü kızların anılarıyla abaza bir hayat geçirecekler. Haydi başlayalım. Anadolu’daki Türk Devletlerini biliyon mu sen? Sular seller gibi anne.. Peki söyle bakalım o zaman, Hitit Devleti’ni kim yıkm

SEN KAFAYI YEDİYSEN ÖRDEĞİN GÜNAHI NE????

Resim
Bu hafta evcağızımda tadilat var günlükçüm. Bu yoğunluğun arasında hiiiiç sırası değildi ama, mecburi işler bunlar. Aslında el değmişken yapmak istediğim keyfi bi sürü şey var ama, kalacak şimdilik. Mesela for eksampıl, kendime şöyle güzel bir oda istiyorum. Çocuk mızıldanmaları, koca dırdırı, hayat telaşı, ıvır zıvır her şeyi dışarıda bırakıp kafayı dinleyebileceğim, öyle boş boş duvarlarını seyredebileceğim, kitap okuyabileceğim.. sadece kendime ait bir yaşam alanı istiyorum. (Hayal kurma İncegüüül..) Bu koca eve k.ç kadar mutfak yapan inşaat ekibinin özellikle halay başına saygılarımı sunmak istiyorum bir de.. hem nasıl istiyorum bilemezsin. Şöyle büyük bir mutfak yaptırmak istiyorum. Evet at koşturucam.. hatta deve güreştirecem ulen. Wıııl bii wıl biiiiii diye şarkılar söyleyerek yavrularıma kurabiye pişirmek, hatta Kuğu gölü balesi yapmak istiyorum. Geniş ya mutfak o bakımdan. He bir de portakallı ördek pişirmek istiyorum. Bu ara buna takmış vaziyetteyim. Böyle bir şeyi yemeyecek

KÜÇÜK DELİ BULUT

Resim
Yılın bu zamanı ne kadar da güzeldir benim memleketim. Londra’dan, Paris’ten, Roma’dan daha güzel. Güzel yurdumun güzel topraklarından bir parça. Ama, sadece bir toprak parçası değil o. Doğduğum fakat büyüyemediğim yurt. Belki ekmek için, aş için, belki daha iyi bir gelecek için koptuğum yurt. Başı dumanlı dağlarını, yemyeşil ormanlarını, düzlüğünü, yokuşunu her bi tarafını ayrı özlediğim memleket. Zamanı geri almak mümkün olsaydı eğer… oralarda büyüyüp serpilebilseydi şu deli ruhum. İstanbul’u da severim ben aslında. Zaten bir garip şehirdir burası. Ya aşıksındır, ya düşman. Ya sevdalısındır yahut hasım. Ya vurulursun ya da gözden, gönülden silersin. Ortalarda olamazsın. Yorumsuz hiç kalamazsın. Öyle bir yosma şehirdir işte. Yorar insanı. Gürültüsü, keşmekeşi hiç bitmez. İnsanları pek gülmez. Omuzları aşağıya büker biraz. Hafiften bir kamburdur İstanbul. Yine de İstanbul’dur işte. Uğruna savaşlar yapılan, şiirler, şarkılar yazılan güzel şehirdir. Sabahlarda, bazen memleketimin kokusun

TEKNOLOJİK AŞK MESAJI SORUNSALI

Resim
Oldukça yoğun günler geçiriyorum Canım Günlüküm. Farkındayım, ihmal ettim seni bu arada. Hakikaten zamanla yarışıyorum diyebilirim. Lakin öyle şeyler de oluyor ki, yazamadığım için kaynayıp gidiyor. İşte bu çok fena. Hayatımda teknolojiyi sevemedim ben Günlük. Beni tanıyan herkes te bilir bunu. Hani her ne kadar nimetlerinden faydalanıyorsak ta yine de hep soğuk ve uzak gelmiştir bu teknoloji bana. Beni bırak Taş Devri’ne, bırak bırak çekinme. Cilalı olur, yontma olur hiç fark etmez, mutlu mesut yaşarım inan ki. Mağaramda oturup kocamın avdan dönüşünü beklerim, o gelene kadar taşları yontup cilalarım, yavruların bir gün olup tekerleği icat edeceklerini hayal ederim, sonra akşam olup koca kişisinin avladığı bizonu pişiririm. ( E ateş te keşfedilmiş olsun. Valla etin az pişmişine bile tahammülüm yoktur. Çiğ de yiyemiycem şimdi.) Yemekten sonra saçlarım koca kişisinin ellerine dolanmış vaziyette romantik gezintiler yapmak ta hoş olurdu. Dinazorlara ekmek filan atardık birlikte. Aslında he

PENCERELERİM

Resim
Memleket sabahları. Neşeyle uyandığım sabahlar. Küçük ahşap pencereden güneşin doğuşunu seyretmek. O muhteşem kızıllıkta kaybolmak. Nasıl güzel bir dünyaya açılır o minicik pencere. Masalsı bir andır beynimin köşesinde o pencere ve pencereden görünenler. Hava ışıklanıp, akla kara seçilmeye başladığında, bostanlar çıkar ortaya. Kıpkırmızı domatesler fışkırmış o yemyeşilliğin arasından, nasıl da güzel görünür. Tıpkı gelincikler gibi utangaç ve narin. Ya altın renkli mısırlar, kendilerini iyice salıvermişler, iyice yaklaşmışlar mis kokulu toprağa. Minik bibercikler ve hemen yan komşusu bamyalar sanki üşümüş gibi sokulmuşlar kardeşlerine. Ihlamur ağacının kokusu, sabah rüzgarında nasıl da tatlı tatlı vuruyor. İncirler ballanmış iyice. Bizi bekler doruklar. Daha aşağısı orman. Hayaller kurmaya başlıyorum yine ormanın hafif karanlık, gizemli ve biraz ürkütücü görüntüsüne bakarak. Çeşit çeşit canavarlar yaratıp sonra da onlarla savaşırken buluyorum kendimi. Tam hepsini yok edip, zafer naralar