KÜÇÜK DELİ BULUT
Yılın bu zamanı ne kadar da güzeldir benim memleketim. Londra’dan, Paris’ten, Roma’dan daha güzel. Güzel yurdumun güzel topraklarından bir parça. Ama, sadece bir toprak parçası değil o. Doğduğum fakat büyüyemediğim yurt.
Belki ekmek için, aş için, belki daha iyi bir gelecek için koptuğum yurt. Başı dumanlı dağlarını, yemyeşil ormanlarını, düzlüğünü, yokuşunu her bi tarafını ayrı özlediğim memleket.
Zamanı geri almak mümkün olsaydı eğer… oralarda büyüyüp serpilebilseydi şu deli ruhum.
İstanbul’u da severim ben aslında. Zaten bir garip şehirdir burası. Ya aşıksındır, ya düşman. Ya sevdalısındır yahut hasım. Ya vurulursun ya da gözden, gönülden silersin. Ortalarda olamazsın. Yorumsuz hiç kalamazsın. Öyle bir yosma şehirdir işte.
Yorar insanı. Gürültüsü, keşmekeşi hiç bitmez. İnsanları pek gülmez. Omuzları aşağıya büker biraz. Hafiften bir kamburdur İstanbul. Yine de İstanbul’dur işte. Uğruna savaşlar yapılan, şiirler, şarkılar yazılan güzel şehirdir.
Sabahlarda, bazen memleketimin kokusunu duyarım. Çam kozalağı olur bazen düşüverir önüme. Kimi de bir sıcak tebessüm ya da bir dost selamında bulurum güzel insanlarını.
Bulutunu, yağmurunu, o doyumsuz toprak kokusunu duyarım bazen. Bazen de leylakların sabah serinliğinde insanın içini acıtan kokusunu. Fındık toplayan anaların yürek burkan türküleri çınlar kimileyin kulaklarımda, kimi de evlatlarını gurbete yollarken yaktıkları ağıtlar.
Bazen bir ağaç gölgesinde doruklardan incir toplarım, bazen bir su kenarında çocukluğumun yanıçlı gölünde çimerim. Yanıçlar ısırmasın diye de iyice bi bakarım.
Tenha bir yolda giderken, böğürtlen toplarım kenarlardan, elimi ağzımı mora boyarım. Dağ çileklerinin minicik ama muhteşem görüntüsüyle büyülenirim.
O kalabalık caddelerde yürüyen hoş hatunların yüzünde, sarı yemenili kadınlarımı, pembe yazmalı kızlarımı görürüm. Pusetteki bebelere baktıkça, aynalı beşik sırtında, sabah ayazı tarlaya koşturan taze gelinleri hatırlarım.
Ne zaman bir esnaf kepenk açsa, o küçücük bakkal dükkanından aldığım şekerlerin tadı dilime dolanır. Ya da ne zaman bir büyük binanın önünden geçsem, dayım beni sırtındaki küfede taşır.
Anneannemin gözleme kokusudur kimi zaman, ya da dedemin ak sakalı. Kocaman gözlü, pembe yanaklı çocukların kahkahaları belki. Pınarın buz gibi suyu, selvi ağacının bulutları delen boyu. Taş, toprak, çimen, çiçek, bazen de şifon kanatlı bir kelebek.
İstanbul’da yaşarım ben memleketimi. Hasretim dinmez, katlanır. Ya da hasrete katlanılır. Hasret zor iştir, çeken bilir. Gurbet zor iştir.
İstanbul’da bulurum bazen memleketimi.İstanbul’da ararım memleketimi de ondan belki. Yüreğimden silmedim, silemedim de ondan. Belki hala göçemedim. İstanbullu olamadım, olmadım. Köklerimi söküp almadım oralardan. Kökleri o topraklarda sımsıkı, buralarda büyümeye çalışan bir fidan gibiyim. Ne kadar sularsan sula, hep bir yanı susuz, hep eksik bir yanı. Kökleri sıla toprağında, dalları gurbet göğüne uzanmaya çalışan, ama hep kısa kalan bir ağaç belki.
Ya da ben yüklü küçük bir bulutum gurbet semalarında. Gidip memleket toprağına yağmayı hayal eden…
Belki ekmek için, aş için, belki daha iyi bir gelecek için koptuğum yurt. Başı dumanlı dağlarını, yemyeşil ormanlarını, düzlüğünü, yokuşunu her bi tarafını ayrı özlediğim memleket.
Zamanı geri almak mümkün olsaydı eğer… oralarda büyüyüp serpilebilseydi şu deli ruhum.
İstanbul’u da severim ben aslında. Zaten bir garip şehirdir burası. Ya aşıksındır, ya düşman. Ya sevdalısındır yahut hasım. Ya vurulursun ya da gözden, gönülden silersin. Ortalarda olamazsın. Yorumsuz hiç kalamazsın. Öyle bir yosma şehirdir işte.
Yorar insanı. Gürültüsü, keşmekeşi hiç bitmez. İnsanları pek gülmez. Omuzları aşağıya büker biraz. Hafiften bir kamburdur İstanbul. Yine de İstanbul’dur işte. Uğruna savaşlar yapılan, şiirler, şarkılar yazılan güzel şehirdir.
Sabahlarda, bazen memleketimin kokusunu duyarım. Çam kozalağı olur bazen düşüverir önüme. Kimi de bir sıcak tebessüm ya da bir dost selamında bulurum güzel insanlarını.
Bulutunu, yağmurunu, o doyumsuz toprak kokusunu duyarım bazen. Bazen de leylakların sabah serinliğinde insanın içini acıtan kokusunu. Fındık toplayan anaların yürek burkan türküleri çınlar kimileyin kulaklarımda, kimi de evlatlarını gurbete yollarken yaktıkları ağıtlar.
Bazen bir ağaç gölgesinde doruklardan incir toplarım, bazen bir su kenarında çocukluğumun yanıçlı gölünde çimerim. Yanıçlar ısırmasın diye de iyice bi bakarım.
Tenha bir yolda giderken, böğürtlen toplarım kenarlardan, elimi ağzımı mora boyarım. Dağ çileklerinin minicik ama muhteşem görüntüsüyle büyülenirim.
O kalabalık caddelerde yürüyen hoş hatunların yüzünde, sarı yemenili kadınlarımı, pembe yazmalı kızlarımı görürüm. Pusetteki bebelere baktıkça, aynalı beşik sırtında, sabah ayazı tarlaya koşturan taze gelinleri hatırlarım.
Ne zaman bir esnaf kepenk açsa, o küçücük bakkal dükkanından aldığım şekerlerin tadı dilime dolanır. Ya da ne zaman bir büyük binanın önünden geçsem, dayım beni sırtındaki küfede taşır.
Anneannemin gözleme kokusudur kimi zaman, ya da dedemin ak sakalı. Kocaman gözlü, pembe yanaklı çocukların kahkahaları belki. Pınarın buz gibi suyu, selvi ağacının bulutları delen boyu. Taş, toprak, çimen, çiçek, bazen de şifon kanatlı bir kelebek.
İstanbul’da yaşarım ben memleketimi. Hasretim dinmez, katlanır. Ya da hasrete katlanılır. Hasret zor iştir, çeken bilir. Gurbet zor iştir.
İstanbul’da bulurum bazen memleketimi.İstanbul’da ararım memleketimi de ondan belki. Yüreğimden silmedim, silemedim de ondan. Belki hala göçemedim. İstanbullu olamadım, olmadım. Köklerimi söküp almadım oralardan. Kökleri o topraklarda sımsıkı, buralarda büyümeye çalışan bir fidan gibiyim. Ne kadar sularsan sula, hep bir yanı susuz, hep eksik bir yanı. Kökleri sıla toprağında, dalları gurbet göğüne uzanmaya çalışan, ama hep kısa kalan bir ağaç belki.
Ya da ben yüklü küçük bir bulutum gurbet semalarında. Gidip memleket toprağına yağmayı hayal eden…
Yorumlar
onur akının o güzel parçasını getirdn aklıma incegülüm ne kadar güzel anlatmısın doğduğun ve doyduğun toprağı
insan ne kadr bir yerlere alışmaya çalıssada asıl doğduğu yeri araoyr değilmi gürültüden pataırdıdan keşmekeşlikten uzak
Bakalım kısmetse 15 tatilde 3-4 günlüğüne gelicez İatanbula gezmeye.
Umarım en kısa zamanda memleketine olan özlemini bir ziyaretle azaltabilirsin belki...
minik bulutla bir gün bir yerlerde buluşsak keşke ..
sarı yemeni,böğürtlen ,küfe kozalak,dumanlı dağlar,yemyeşil ormanlar,fındık toplayan analar,bütün bu ipuçları ile senin memleketini tahmin edeyim...
Batı Karadeniz,
Kastamonu,
ama tam olarak neresi sen söylersin artık...
Zülfü Livaneli'nin "Memleket kokulu yarim"'i eşliğinde 2. defa okudum.. Yine aynı his.. Senden izinsiz kitap yapıcam bunları; imza için kapına dayandıklarında gelicek aklın başına :))
Öpüldün!
Denizciğin anası, canım zor şehir istanbul ve İstanbul'da yaşamak ta öyle tabii..
Börtlenciğin annesi, yaşanır yaşanmaya da, zor, meşakkatli, harala gürele yaşanır. Bir dost selamına hasret yaşanır da bazen.. o koyar insana..
Ferhancım, hakikaten maharet istiyor değil mi? O küçük bulut da bir gün yolu dostun yoluyla kesişsin ister..
Lolacım, canım senin aşkın, İstanbul'u dövebilmiş ne güzel. Öyle kolay da değildir O'nu terketmek. Cesaret ister..
Perilim, aha da tam isabet.. Kastamonu.. benim vazgeçemediğim yarim. Biraz cesaretim olsa, tası tarağı toplayıp giderdim ama.. neylersin işte. Bu arada İnebolu canımcım.
Bilunum, dilleri ballım. Sen öyle diyorsan. İmza gününe kocaman cipimle mi gleyim yoksa Ferrarimle mi.. dur ben bi karar vereyim..:)Sağol canım benim..
fikrimin ince gülü adlı parçanın ayrı bir yeri vardır gönlümde şimdide bloğunuzu aldım takibime...
görüşmek dileğiyle
cemile..
sevgilerle
Sevgiler.
gecen gün hickirarak agladim ben mersini özleidm diye
Istanbul insanı cok yorar ama alışmışsan bir daha bırakamazsın...
Beyhancım, ahhh "O" çağırıyor.. ben dinliyorum. Umarım canım ya.. umarım bir fırsat olacak.
Muhabbet Çiçeği, insan nerede yaşarsa yaşasın, kendi memleketini özlüyor sanırım. Ya da belki biz öyleyiz. Yani şimdi çocuklara desem, oralarda yaşamaya yanaşmazlar gibi geliyor.
Sevgili Cemile, tatlı prenseslerin annesi, merhabalar.:) Bu güzel sözlerine teşekkür ederim. Ne zaman istersen beklerim. Sevgiler..
Dilekciğim, buralı olmadan, çilesine katlanmak biraz hırpalıyor insanı.. böyle "evimi" özledim, "köyümü" özledim.. hasretle yaşar dururuz biz. Sevgiler canım..
Elçinciğim, vefasız sevgilidir İstanbul.. kimine gül verir kimine diken. Boşver sen.. sonunda bağrına dönebileceğimiz sadık yarimiz var ya..
Denizciğim, o özlediğim yerlere, hele de senin gibi güzel bir kuşla birlikte gitmek ne güzel olurdu biliyor musun.. sağol canım.
Palyançocum, güzel ve de artık can taşıyan gurbet kuşum.. arada hayali de olsa gidip gelmeler iyi oluyor aslında. Bu hasretler olmasa, kavuşmalar da bu kadar güzel olmaz kanımca..
Gamzelicim, tatlım benim.. Kastamonu benim güzel memleketim..
Demli Çaycığım, sağol canım.. hakikaten zor hem de çoookk..
Hayal Perim, ah senin işin ne kadar zor.. güzel gurbet kuşu, sen yavru kuşunla avunacaksın ne edelim kader canım benim. İnşallah kavuşursun sen de Mersin'ine.
Fezecim, dikkat ol gülüm.. bu İstanbul yavaş yavaş aşık eder kendine böyle işte.:) Ben de seni kocaman öpüyorum canım..
Andycim, valla Güz'den mi, yoksa heryerde bir hüzün havası var ondan mı bilmem.. melankolim zirve yaptı şu ara. Dediğin gibi kendine sıkı bağlıyor bu şehir..
İstanbul ile ilişkim ise hastalıklı bir aşk hikayesi durumunda... Ne onunla ne onsuz yani:-)
sevemedim,sevmedim ben istanbulu.
suzem.