Kayıtlar

Mart, 2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İKONCANIN KİM GÜZELİM

Resim
Pek bi şekilci olduk biz günlükçüğüm. Kızlar kendilerini trend bir mekana götürmeyen çocuklarla çıkmıyor artık. Muhallebiciler tarihe karıştı. Starbucks var.. Gloria Jeans var.. gideceksen oralara git. Öyle nostalji olsun diye pastaneye falan gideyim deme sakın. Demode olursun bak baştan söylüyorum. Hele üzerine "çakma" bir şey almaya kalkma, hemen anlayıp kınarlar seni, benden uyarması. Bir de yavrularda marka takıntısı var ki, sorma gitsin. Bizim zamanımızda da gençler marka giymeyi severdi. Ama şimdi parmak kadar bebeler ayakkabının Adidasını, kot pantolonun Levis'ını istiyor da ben pek bi şaşıyorum. Anneee... Heeeeeee.... Bi yere gidelim mi? Nereye gidelim mi? Mek Domalds olur Börger Kink olur ne biliiiim işte. Yabancı bi ismi olsun da... Anneee..... Heeeeeeee......... Bana Adi-daz eşofman alsanaaa.. Niyeee? Aadii-daz olunca kuş mu konduruyo? Anneeeee... Heeeee çocuuuum heeee... Arkadaşım dizlik almış ıvır marka çok güzel biz de alalım.. Markasız bi şey alsak da iki k

HAZIRLIK

Resim
Mutfak camının buğusu mu görünmez yapmıştı sokağı böyle? Birkaç gündür diline doladığı şarkıyı söylemeye devam ederek parmak uçlarıyla bir pencere açtı pencerenin içinden. Karanlıktı dışarısı. Uzaklarda yanan sokak lambasının yetersiz ışığında birkaç karaltıydı gördüğü sadece. On sekizinde olsaydı. Ya da yirmi beş belki . Lakin çok geçti artık hayaller kurmak için yeniden. Geç bir vakitti gönül koymak için bir şeylere. Ya da daha çok erkendi yetişmek için bir yerlere. Oysa ne çok şey geçmişti yüreğinin dehlizlerinden. Ne çok hayal kurmuştu onu ayakta tutan. Bir bütünün parçası olma isteği. Kuvvetli egoyu tatmin için kendini geleceğe taşıma güdüsü. Belki de sadece bir iz bırakabilme çabası. Akşam yemeği için son hazırlıklar da bitmişti nihayet. Haralanın gürelenin orta yerinde bir yerlerdeydi şimdi. Ocağın üzerinde kaynamakta olan çorbadan bir kaşık alıp dilinin yanma ihtimalini nefesinin gücüyle yok etti. Sonra usul usul dudaklarına götürdü soğuk metalin içinde sağa sola yalpalayan sıv

MİMLENDİNİZ

Resim
http://doctus.org/banner/banner300x250.jpg Mim deyince hep Biyomun mim yazısı gelirdi aklıma.. suçüstü yapılmış, polis otosuna bindirilmiş bir hatunu yüzünü kapatırken hayal eder çok gülerdim. Ama ben de mimlenmişim işte. Okuyan herkesin mimlendiği bir konu bu. Şu dakika itibarıyla sen de mimlenmiş oldun ey okuyan!!! Kafa bulma yazanla... Gülmeeee… Bakmayın benim cıvık bir başlangıç yaptığıma, mevzu önemli. Bendenizimin sayfasında okuyup buraya taşıdığım bir konu. Öncelikle bu mimin üç kuralı var: Birincisi çocukken dinlediğiniz bir şarkı ve şu anda hissettirdikleri ile ilgili. Mimimizin ikinci şartı “çocuk istismarı”nı bir şekilde dile getirmek. Üçüncü şart ise yandaki banner. Onun hissettirdikleri, göğsüme saplanmış bir bıçak kadar ince, sert ve keskin bir acı. Çocukken dinleyip söylediğim ve en fazla etkilendiğim şarkının sözlerini yazayım iyisi mi. Nereden bulunup yüklenir bilemedim şimdi. Aha da aşağıda.. Buyrun birlikte söyleyelim… Dahaa biir ballanır uykuuu Çocuklaar kaardeş o

SOR Kİ ÖĞRENESİN

Resim
Kutlanması zorunlu kılınan, dayatılan günler saçmalığına hayatı boyunca pirim vermese de bir kadın, bu kadar tantana koparılan, ve dahi en sümsük heriflerin bile en azından bir küçük jestle sevdiğini mutlu ettiği bir günde, hiç değilse kuru bir sözle bile olsa sevindirilmeyi hak etmemekte midir? Bu erkek milletinin kütlüğü genlerinden mi gelmektedir? Bunlar yaratılırken topraktan ziyade odundan mı yaratılmışlardır? Bu odun mamüllerinin küçük iken pek sevimli olup, zaman ilerleyip de ihtiyarlık vuku bulmaya başladıkça daha bir sertleşip, tam kütük kıvamını bulması karakteristik özelliklerinden mi kaynaklanmaktadır? Erkek kısmının minikleri, sevgi pıtırcığı, aşk böcüğü, kıvamında bir sırnaşıklıkla, sürekli olarak “seni çok seviyorum, beni seviyor musun, canım benim, cicim benim” şeklinde ortada dolanırken, büyük olanlarının “ben geldim, kumanda nerde, iyi geceler” cümlelerini bir akşamlık sohbet için yeterli görmeleri de bu zamanla kütükleşme sürecinin doğru işlediğini mi gösterir? Minik

SÜRGÜN

Resim
Sen çiçekleri mis kokulu yağmur tarlasında sırılsıklam.. Sen en masum ve en ateşli gülüşünü kuşanmışken baharın.. Ben dağına, taşına, kurduna, çakalına hasret kaldım sılanın. Ben bir kuytuda hepten tarumar.. ben sonsuz matemin acısıyla talan.. Ben artık gözlerinden kan süzülen bir enkaz.. Sen ufkumda bir çizgi, gönlümde bir sızısın kalan. Sen solgun bir anısın şimdi, belki yırtık bir fotoğraf.. Sen çocukluğumun elimi bıraktığı o kaldırım taşından da uzak.. Ben bu şehrin karanlığında düşler kurmaya çalıştım yarım yamalak. Hırçın dalgalar bir yara daha eklerken yaralarıma.. Seni anlattım, beni anlattım göğün sonsuzluğuna. Acıdı bulutun bağrı, sağanak oldu, akıttı zehrini yüreğime bu gün.. Gözlerim yüreğine vurgun, yüreğim gözlerine sürgün..

ŞİİRSEL BİR ANLATI

Resim
Sevgili Günlük, Dün, vücudumun tüm hücrelerine stres yüklediğim, yorgunluktan tırnak uçlarımın bile sızladığı, beynimin sol yarısının uyuştuğunu hissettiğim, sıradan ve güzel bir gündü. Bazı kişilik(siz)lere sinir olduğum, kimi şahsiyet(siz)lerin haddini bildirmek istediğim öyle mutlu mesut bir gün işte. Akşam iş çıkışı rutin Anneye uğrayıp, yavruları toparlama ve “haydi çocuum, haydi ooluum, yahu üzerinizi giyin, çantalarınızı toparlayın, itişmesenize yavrum, koca danam, kardeşine yardımcı olsana” şeklinde sinir harbi yaşadığım, kan ter içinde kaldığım harika ötesi bir akşamla da tamamladım günü. Evim güzel evime geldiğimde baş ağrım tavan yapmış, artık bitsin bu muhteşem, tarihi gün diye dua ediyordum ki, sevgili yavrum, mini mini oğlum yanıma geldi. “Zihinden çıkartma işlemi yapalım mı anne?” Yapalım peki oğlum. Zihnimden çıkarmak istediğim o kadar çok şey var ki, belki de faydası olur bu işlemlerin. Ben kendimi toparlayıp, yavrucağa çalışma ortamı hazırlamak için debelenirken, (Lis

KADININ GÜNÜ VAR

Resim
Gerektiğinde bir kaya gibi sert, yeri geldiğinde pamuk gibi yumuşacık. Bir sözüyle acıları dindiren, bir öpüşüyle gönüllere sevgi veren, bir gülüşüyle ağlamalara dur diyen. Derleyen, toplayan, üreten, okuyan, okutan, yetiştiren, büyüten, yaraları saran, zaman gelip yara olan, kimi ağlayan, çoğu güldüren, yavrusuna ana, eşine yoldaş… Evi ev eden avrat, yuvayı yapan kuş, saçı uzun aklı da uzun, eteği eksik olsa da namusu şerefi tam.. Evde, sokakta, tarlada, her yerde çalışan, bugüne, yarına emek veren… Dünyayı omuzlarında taşıyan, geleceği şekillendiren, ona yön veren kadınım! Günün kutlu olsun. Bu, Dünya Kadınlar Günü Notu: Bu Yüzyıl’da hala “töre” diye, seven gönlüne hançer vurulmasaydı, sevdiceğim dediğin adam gönlünü tokatlamasaydı, çalıştığının karşılığını alabilseydin, tacize uğramasaydın, hakkın yenmeseydi, yolun kesilmeseydi, onurun çiğnenmeseydi, ezilmeseydin de “günün” de olmasaydı keşke. Bu da Dünya Kadınlar Günü Notu: İstiklal Yolu’nda cepheye mermi taşıyan Elif Ana’ların t

KAYMACA KAYDIRMACA

Resim
Sevgili Günlük, Nedendir bilmem, asla eski tadı olmasa da Avrupa Buz Pateni Şampiyonası’nın tekrarlarını seyrediyorum bu ara. Çocukluğumun hayal turnuvası, beklenen, özlenen yarışması, eski günlerinden çok uzak gibi geliyor bana. Yıllardır bir efsane isim çıkmadı zira. Avrupa Şampiyonu olanlar bile düşe kalka tamamlıyorlar gösterilerini. Buz daha mı kaygan artık ne! Zaten bir bakıyorsun, yeni yetme tıfıl oğlanlar geçidi. Kızlar fena değil bak. Hepsi birbirinden güzel. Ama, yok kardeşim yok.. o karizma yok. o ışık yok, o pırıltı yok hiçbirinde. Bizim Z.eynep T.okuş’tan hallice işte! Bir de o ilik gibi Uk.rayna’lı sporcu kızların, zamanında aynı kendileri gibi taş olan, lakin şimdilerde sarkmış, buruşmuş ve fena şişmiş bulunan antrenörlerini gördükçe, ulen bu kızlar da mı böyle olacak endişesi taşıyorum! Oysa bir K.aterina hala genç kızlara taş çıkartır. Bir Ceyn Torvıl sülün gibi şimdi bile... Bu, Uk.rayna’lılara has bir özellik midir ki acep? Bu ırkın, gençliklerinde güzel ötesi olup,

DUVARLAR

Resim
Duvarları bu kadar hüzünlü yapan duvar oluşları değildir, senin onu duvar olarak görmendir aslında. Sıcacık bir yuvadır bazen, sevdiklerinin anılarını saklayan bir albümdür kimi zaman, kimi de buluşma noktasıdır ilk kalp ağrılarının. Soğuk, ıslak, karanlık duvarlar da vardır doğru… ama, rengine huzur, kokusuna kahkaha, dokusuna aşk sinmiş duvarlar neden hüzünlendirsin insanı! Niye o duvarları yıkmak istesin içindeki! Önüme çekilen bir çok duvarı yıktım geçtim. Bir kısmını da ben kendim ördüm en sağlam tuğlalarla. Yıktıklarımla, yaptıklarımla, bazen seçerek, bazen kaçarak, göçerek bir çok duvarla ahbap oldum. Sonunda öyle bir duvar ördüm ki kendime… Ben o duvarın içinde mutluydum. Dışına çıkmayı hiç istemedim, hiç. Lakin o duvarın ortasına kocaman bir geçit yaptım… Dileyen, dilersem girebilsin rahatça ve benim kadar mutlu olsun diye. Güneşli, bahar tablolarıyla süslenmiş rengarenk, ışık ışık duvarlarımız olsun, aşağıdaki minik hikaye de benim yeni kelimemize iştirakim olsun. Bu yıl daha

ŞŞŞT!!!!!! AİLENİZİN DELİSİ GELDİ....

Resim
Hem güzel günümüzde - bkz doğumgünüsü – hem dar günümüzde – bkz hastalık – hep yanımda, yanı başımda, kalbimde dostluklarını, gerçek ilgi ve sevgilerini hissettiğim arkadaşlarım… Yorumlarda cevaplamak yerine buradan teşekkür etmek istedim. Teşekkür ne kadar yeterlidir bilmiyorum ama kabul ediniz lütfen. Gecikme için kusura kalmayınız. Biliyorsunuz bir süre rahatsız idim. Lakin hiçbir şeyim yok şimdi. Turp gibiyim maşallah. Zaten bendeki öküz bünyeye kolay kolay hastalık yapışmaz Allah’ın izniyle. Hem bu minik rahatsızlığım bir haftada üç buçuk kilo verdirmek suretiyle yaz hazırlıklarıma katkıda bile bulunmuş oldu! Bu gün itibarıyla hayat koşar adım start almıştır. Tüm sevenlere ve sevilenlere duyurulur… Tatlı sözlerinize, güzel dileklerinize ve kocaman gönlünüze binlerce teşekkür ayrı ayrı. Evladıma dilediklerinizin bin katı evlatlarınız için olsun. Henüz bir evladı olmayanların da kendileri için olsun. Ya da en kısa sürede bir evlat sahibi olsun. Sağlık ve huzur hepinizin yakasına yap