Kayıtlar

Ekim, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

HÜZÜNLÜ ÖKÜZÜN GÖZ YAŞLARI

Resim
Sarı sıcak yaz, yerini turunç kokulu hazana bıraktı nihayet. Sabahları omuzbaşımız ürpermeye, geceleri yorgan özlenmeye başlandı. Ve fekat benim derdim yine başka elbette. Hani bu mevsimde insanoğluna bir duygusallık, bir hüzün çöker ya… Hani buğulu pencereler ardında durup dökülen yaprakları seyrederken; ya da ne bileyim ılık yağan yağmurun sesini dinlerken bir deniz kenarında, daldırır ya gözlerini uzak ufuklara. Hani başını iki elinin arasına alır, dirseklerini ahşap masaya dayar da bir türkü tutturur ya insan, acı kokan, hasret kokan, belki aşk kokan. İşte bana hiç bu şekil bir şey olmaz dostlar. Sonbahar geldi miydi bana böyle bir mallık, bir kütlük, bir camışlık gelir ki sormayın. Pofidik terliklerimi ayağıma, üç beden büyük, yerleri süpüren hırkamı üzerime geçirip günlerce çıkarmayayım, bütün gün oturayım, yatayım; çok yorulup yeniden oturayım; ondan da sıkılıp yine yatayım şeklinde yayılmak isterim. İsterim ki; hiç kimse benden bir şey istemesin, hatta mümkünse herkes bana h

KELEBEK ETKİSİ

Resim
Teknolojinin önlenemez yükselişiyle birlikte, tıbbın da böylesi ilerlemesi kaçınılmazdı elbette. Sevindirici buluyor, takdir ve taltif ile izliyorum sayın okuyan. Ben gibi cahil-cühela kısmının bile bu gelişmelerden haberdar olması, sevinç duyması şaşılacak bir şey değildir. O yüzden reca ederim şaşırmayınız. Bu gün “tüpten” değil “tüpte” bebe yapımına değinerek, nice kadının yüzünü güldürmüş, nice ocağın alevini harlamış bu yöntemin ıcığını-cıcığını hep birlikte mıncıklamak maksadıyla toplaşmış bulunuyoruz. Ahaliye her daim faide sağlamak maksadıyla canhıraş çırpınışlarına, yırtıcı tepinişlerini de katan müessesemiz, yine kamuoyunu aydınlatacak bir mevzuyu masaya yatırmaktadır. Kıymetini biliniz. Tarihlerden dün, günlerden akşam saatleriydi. Bendeniz fedakar, cefakar muhabiriniz İncegül, en az benim kadar manyak olan yarım techizatlı kameramanım günlük ve yeni atadığım başarılı asistanım küçük sıpa Ozi kişisiyle birlikte yollara döküldük. Bu şehrin Avrupa yakasından Anadolu yakasına g

YEMEKTEYİZ AMA BU BİR YARIŞMA DEĞİL VALLA

Resim
"Uzun kış gecelerinde soba üstü kestane çıtırdatma etkinliği, koca koca çanaklarla mısır pörtletme çılgınlığı özlemimi bastıracak başka bir eğlence var mıdır acep?" diye düşünüyordum ki; Hom Tivi’yi keşfettim. Keşfetmez olaydım sayın okur. Biz saatlerce uğraşıp didinip iki tencere yemeği zor yetiştirirken, bu insanlar yarım saatte yirmi kişilik ziyafet sofrası hazırlıyorlar yahu. Hele Naycella diye bi hatun var, kadın yemek yaparken ve tabii yerken kendinden geçiyor. Mutfağı, alet-edevatı ve en önemlisi bir kileri var ki akıllara zarar. Kutusundan tavuk suyu, kavanozundan közlenmiş biber, hadi içine de konserve bezelye, bitmesine yakın da sal içine pirinci; al sana ana yemek. Poşetlerin içinden ne kadar ot varsa doldur bir çanağa, doğramak yok he, üzerine biraz yağ, biraz limon ve olmazsa olmazımız bijon hardalı; salata da hazır. Tatlı için de evdeki kalmış ekmekleri doğra süte, bas üzerine şekeri. “Hımmm… Bu lezzetlere doyamayacaksınız.” De get len!.. Tadına doyamayacakmışı

GÖZÜN KÖROLMAYA DÜLDÜL

Resim
Yıllar evvel o ödevi hazırlarken aklıma geldiydi. Vallaha da billaha da düşündüydüm. Bunlar gemi azıya alsalar, işi iyice abartıp seralarda, gemilerde mercimek yemeği pişirseler hemi de fırında, sonunda da beraber kaçıverseler dediydim. İki gözüm önüme aksın ki ilk benim aklıma geldiydi. O zaman ödevimi bu minvalde düzenleyip hocanın önüne atıverseydim ne mi olurdu? Ya “Cins-i sa.pık mıdır nedir? Hiç de öyle görünmüyo yahu! Ne etsek acaba?” diye disiplin kurulunda geleceğim hakkında toplantılar yapılırdı. Ya da arlanmaz, rezil, kepaze öğrenci damgası yiyip eğitim hayatım boyunca bu utançla yaşamak zorunda kalırdım. Bunların bilincinde, çalışkan, dürüst, kendini bilen bir insan evladı olduğumdan; kendi halinde, gayet de namuslu bir dosya yaptım bu romandan ve gönül rahatlığıyla ödevimi teslim ettim. Ama yirmi küsur yıl sonra bir senarist çıktı ve benim o zaman cesaret edemediğim şeyi yapıverdi işte. Ben aldığım “On” ile ve biraz övgüyle sap gibi ortada kalırken, elin adamı milyonları