Kayıtlar

2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

BİZ Mİ YENİ YILA... YENİ YIL MI BİZE... ???

Resim
Bildiğiniz gibi her sezon, felaket senaryolarının biri kalkmadan, biri girer vizyona sayın okuyan. 2012, Kehanet, Dünyanın Durduğu Gün, Biz Size Dememiş miydik, Ahan da Kaydı, He he Şimdi Ne B.k Yiyeceksiniz Bakalım… Ve benzerleri gibi filmlerle içimizi kuruttu bu Halivud senaristleri. Tamam kıyamet diye bi şey var. Tamam sonunda yok olacak dünya. Lakin, bunu gözümüze gözümüze sokmanın alemi ne? İki felaket filmi seyrettik diye bilinçlenecek miyiz? Buzullar eridiğinde sular altında kalacaz diye vaz mı geçeceğiz doğa katliamından? Nükleer tüm dünyayı sarmasın diye tepki mi vereceğiz? Kuraklık olacak diye ormanları yok etmeyi bırakacak mıyız? Elbette ki hayır. Zaten benim derdim, bu konuda film yapılması da değil ki. Gavur yapıyor kardeşim. Yapsın… “Peki senin derdin ne kadın?” diye sorduğunuzu, “İki saattir ne diye yine bıdı bıdı edip kafamızı şişiriyon? Sadede gel artııık!” şeklinde çemkirdiğinizi duyar gibiyim. Çemkirmeyin sayın okuyan! Anlatıciim. Yıl 2012… Günlerden Pazar. Boşanmış

TOYNAĞINA GURBAN

Resim
Kavruk bir yaz öğleden sonrasıydı. Çaylarımızı elimize almış, stresli bir işgününün ortasında, güzel bahçemizde dinlenme seansı yapıyorduk. Gölgesinde oturduğumuz asmalar, güneşin hüzünlü ışıklarıyla altın rengine bürünmüş üzümlerini bir hediye gibi avuçlarımıza bırakıyor, binanın tepesine tünemiş olan kargalar ise, acep hangisinin kafasına z.çsak da onu günün talihlisi ilan etsek diye kara kara düşünüyordu. Birden demir bahçe kapısı gıcırdayarak açıldı. Minicik haliyle o koca kapıyı nasıl kaydırdığına şaştığımız Guzu kişisi içeriye girdi. “İncegül Hanım’la görüşmek istiyorum.” Dedi. Başına geleceklerden bihaber, masum bir bebek, narin bir kelebek gibiydim. Ben bu dünyanın kirinden pasından arınmış bir melek gibiydim. “Buyrun hanfendi benim…” Dedim sayın okuyan. Demiş bulundum sayın okuyan. Bıttırızırt firmasının satış temsilcisiymiş. Son derece bakımlı, hoş… Son derece hanımefendi. Son derece falan filan bir şahsiyet... Firmamı değiştirmem, dedim. Olgunlukla karşıladı. Ümüğüme çökmedi

ÖKÜZ YUVA YAPMIŞ GÖNÜL DALIMA

Resim
İngiltere’de bir araştırma firması, uzun soruşturmalar sonucu, kusursuz erkeğin var olmadığını ortaya çıkarmış. Valla tebrik ediyorum. İleri zekalı İngilazlar ancak uyanmışlar mevzuya. Bunca para ve vakit kaybına ne gerek vardı ki? Sorsalardı, söylerdik! Erkek milletinin kütlüğü, genlerinden geliyor sayın okuyan. Hammaddesi odun olan bir mamulden ipek olmasını beklemek abes olurdu değil mi? Demiyoruz ki; kadın milleti kusursuzdur, mükemmeldir, sütten çıkmış akça pakçadır. Lakin terazinin ibresi bir yana doğru ağır basmadadır çok zaman. Hatasız kul olmaz elbette. Her kişi eksiğiyle, yarımıyla insan olur. Lakin bu herif milletinin en müstesnası, en emsal teşkil edeni, en hayallerimizin erkeki olanı bile kadın kısmından daha ziyade zıvanadan çıkmaya müsait yaratılmıştır. Bir zamanlar aman da biz ne kadar kusursuz bir çiftiz. Bakınız vicudumuzda bir gram bile yağ yok. Üstelik de çok mesut bahtiyar bir evlilik sürdürüyoruz diye gazetelerde, televizyonlarda görmekten böğğk geçirdiğimiz Bırak

İNCE İNCE METAMORFOZ

Resim
Hacı hacıyı Mekke’de, deli deliyi dakkada demiş atalarımız. Ya ben çok şaşırıyorum bazen. Bir ata kişisi hiç mi yanılmaz, hiç mi şaşmaz sayın okuyan? Ben ve benim manyak kontenjanından kadroya dahil olan arkadaşlarım… Vallahi aramıyorum. Hayat onları bir gün bir yerlerde karşıma çıkarıyor. Ben mi evrene yanlış mesajlar gönderiyorum; yoksa evren mi bana bir şeyler anlatmaya çalışıyor çözemedim hala. Büyük gazetelerden köşe yazarlığı teklifleri yağdığı, ünlü kitap evi sahiplerinin kapılarımda sabahladığı ve siz pek kıymetli okuyanların “nerde bu İncegül gişisi, ne zaman dönecek acep, çok ösledik kendini, biz onsuz ne ederiz abbooovvv…” şeklinde hezeyan, helecan ve dahi endişe içinde bekleştiği sıralar, ben büyük büyük kararlar, çeşit çeşit etkinlikler içerisindeydim dostlar. Hayatımda yaptığım bu büyük değişiklikleri sırası geldiğinde paylaşırız. “Bunca reformu yapıp altına imza koymuşken koca kişisini de aradan çıkarıvereydin ya!” dediğinizi duyar gibiyim. Yapacaktım amma, o son

BED ASLA NECASET Mİ VERİR HİÇ ÜNİFORMA? ZERDÜŞ PALAN URSAN, MERKEP YİNE MERKEP...

Resim
Ben her sabah aynaya baktığımda, Ivana Hart’ın o güzel sesini duyar gibi olurum sayın okuyan. “O ayıkkabi hiç olmadi, o kazak pontulanın üstüne yakişmadi, sen bu halda türkiyanın en şik kadin olamazsin.” Ve o duymasa da her sabah ayna önünde kendisini yanıtlarım. “Ne çemkiriyon beee! Sanki o senin kurduğun cümle çok mu güzel oldu? Sen bu halda sunucu olabiliyon ama” Gardroptaki en kalın, en boğazlı kazak… O da yetmedi üstüne hırka. Pantolon altı termal donumuzu, yün çoraplarımızı da giyelim Ayakta da palet gibi postallar. Montu, şapkayı, atkıyı da kuşanalım bir güzel. Değil soğuk, kurşun geçmez, kurşuunn… Kapıdan adımını attın mıydı yüzünü bıçak gibi keser buraların rüzgârı. Ve acıta acıta iliklerine işler sabah ayazı… Gönül isterdi ki; şal desenli kısa kollu elbisemin altına, önden açık, kışlık! ayakkabılarımı çekeyim, incecik trençkotumu üzerime geçirip minicik klaçımı kolumun altına alayım ve sonra kendimi bir moda kokoncanı şeklinde, neş’eyle dışarıya atayım. Ama neylersin ki; her

USTA SEN NE DİYON BU HUSUSTA

Resim
Bildiğiniz üzere Halivud romantik komedileri genelde imkansız aşklar üzerine kurulmuştur sayın ve pek kıymetli tv seyircisi. Bi nevi bizim Yeşilçam klasiklerindeki fakir bebe, fabrikatörün kızı mevzuu yani. En az bir iki tanesinde eve çağırılan tamirciye aşık olur esas kızımız. Bu bi Mek Riyan olur, bi Givenit Paltırov olur benim için fark yapmaz. İncegül gişisi için önem arz eden durum, ustayı kimin oynadığıdır. Bundan da mühimi ustamızın ne cins bi şey olduğudur. Sahne şöyle gelişir: Kızımızın su tesisatı ile ilgili sorunları vardır. Hemen şirketi arayıp iyi bir tamirci ister. Birazdan kapı çalınır ve içeriye gün ışığıyla birlikte, bir doksan boylarında, atletik vicutlu, elinde alet edevat çantasıyla bebemiz girer. Bu gelen tamirci çırağı Ceyktir. Ceyk bi yandan musluğun gevşemiş somunlarıyla ilgilenirken, bi yandan da hayatın anlamıyla ilgili felsefi tespitler yaparak kızımızın başını döndürmeye başlamıştır bile. Daracık kotunun minik po.posunu nasıl sıkıştırdığından, üzerindeki siy

PANPİNİ PANPİNİ DASTANA PAN.PİŞLER GİRMİŞ BOSTANA

Resim
Bir zamanlar fakir ama onurlu, çatlak ama keyifli, nice ağlasa da hep gülen bir hatun vardı hatırlar mısınız? Ahan da o benim işte. Ve geri döndüm. Evet sevgili ve oldukça ihmal ettiğim okuyan milletinin insanları. Program açılışını nasıl yapacağına karar veremeyen, manken bozması, sunucu kırması hitabı gibi oldu ama idare edin. Malum, evvelimiz eskiye dayanır sizlerle. Hakkımız hukukumuz karışmıştır düne bugüne. Biz bizi biliriz… Küsmeyiz birbirimize. Bundan kelli, yoğunum, yorgunum, hayatla cenkteyim teranelerine son... Gecenin karanlığından sıyrılmanın zamanı geldi de geçiyor bile. Sabaha selam durup güneşi öpücüklere boğma vaktidir artık. Bundan kelli keyif molaları veriyoruz sizinle. Var mısınız dostlar?.. E haydi buyurun o vakit!.. Gün geçmiyor ki, caanım dünyanın çivilerinden biri daha yerinden sökülmesin, ve gün geçmiyor ki şu gariban İncegül kişisi bir yaşına daha girip her yeni yaşında daha endişeli, daha şaşkın ve daha da pörtlemiş gözlerle bakmasın gidişata sayın okuyan. Ü