Kayıtlar

2007 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

DOĞUM GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN GMEMUZİN-BİYO DELİLERİ VE MUTLU YILLAR HERKES

Resim
Pek Sevgili Günlüğüm, Biz insanoğluna hiç bir şey dayanmıyor anacım. Çabucak tüketiveriyoruz her şeyi. Sevgileri, umutları ve hatta dünyayı bile sonlandırmak üzere çabalarımız. Takvime şöyle göz ucuyla baktım bu sabah. Ulen koca bir yılı da bitirmişiz. Evet Günlükçüğüm, bu gün itibarıyla evraklar üzerine son kez 2007 yazılacak, son kez günün tarihinin dibine 7 gelecek. Biz geçen yıl da böyle bir sevindiydik hatırlarsan. Hani 2006 giderken de zil çalıp oynadıydık. İşte tam bir yıl geçti. O gün heyecanla, sevinçle karşıladığımız 2007’yi, bu gün yine güle oynaya uğurluyoruz. Lakin ben şahsen kendim kendime bu 2007’yi sevemedim zaten. Gelirken de sevememiştim. Giderken de sevemeyerek yolluyorum. Aman zaten o da bana bayılmamıştı. Hislerimiz karşılıklı yani anlayacağın. Umarım 2008 ile ilişkimiz daha bir seviyeli ve sevgi dolu olur. Yeni yıldan herkesin beklentisi farklıdır mutlaka. Ben diliyorum ki, kim ne istiyorsa, kimin gönlünde yeni yılla ilgili ne varsa o gerçekleşsin. Öncelikle herke

YORGUN SAVAŞÇIDAN SEVGİLERLE

Resim
Sevgili Arkadaşlarım, Uzuuunca bir Bayram Tatili!!!!!!!!! sonrasında yine geldim ben. Bu süre zarfında sizleri ziyaret edemedim. Mekana da uğrayamadım. Yorum yazan arkadaşlarımı da cevaplayamadım. Ama buradan hepinizi tek tek sevgiyle kucaklıyorum. Hepinize içten yorumlarınız ve güzel dilekleriniz için teşekkür ediyorum. Yeni gelen arkadaşlarıma da hoş geldiniz diyorum. Geçti gitti bayram yenisine ermek nasip olur umarım hepimize. Resim süperdi ama değil mi?????? Yoğun bir tatil!!!!!!!!di anlayacağınız. Neler mi yaptım? Şimdi anlatayım da Sevgili Arkadaşlarım, özellikle de bayramda buralarda olamayacağım dedim diye benim tatil yaptığımı düşünen arkadaşlarım nerelerde olduğumu öğrensinler. Arefe günü tadilat işlerinin artık son demleriydi. Buzzz gibi bir kış günüsü idi. Bütün pencereler açık olduğundan mütevellit k.çım başım donmakta idi. Akşam saat 18.00 sularında ustaların işi bitmiş, evim bir nevi inşaat alanı kıvamına gelmiş idi. Ben deniz o saatten sonra taş, toprak, kum, çakıl bir

BAYRAM GELMİŞ....

Resim
Kırmızı, yandan tokalı, rugan papuçlarım yok yatağımın başucunda. Bayramlıklarımı da okşaya okşaya yerleştirmedim dolabıma. Sevinçten içim hoplamıyor. Kalbim öyle yerinden fırlayacakmış gibi çarpmıyor. Kara gözlü koç için göz yaşı dökmüyorum geceleri. Bayram geldi. Geldi ama benim çocuk yüreğimdeki "Bayram" değil. Umuyorum çocuklarımız aynı heyecanı duyuyorlardır. Bayramınız mübarek olsun arkadaşlarım. İnşallah gönlünüzün dilediği gibi bir bayram olsun. Hepimiz için hayırlara vesile olsun. Bayram boyunca buralarda olamayabilirim. O yüzden şimdiden büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim.

BİR SOBE BİR ANKET VE RENKCİĞİMİN DOĞUM GÜNÜSÜ

Resim
Ebesini sevdiğimin blog aleminde bir “sobelerden sobe beğen, beğenemezsen beğendirirler” köşesinde yine sizlerle birlikteyiz efenim. Öncelikle bu sobeyi bana layık gören çok sevgili arkadaşım Renkciğime çook teşekkür ediyorum. Sonra da bana kalbi kadar temiz bu sayfayı ayırdığı için Günlükçüğüme de teşekkür ediyorum. Bir de desteklerini esirgemeyen Londra’ya bağlı Aşağı Şemdürüklü Belediyesine ve bütüüüün Mançesterli hemşerilerime teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Bilmezsiniz siz. Benim soyum taaaaa İngiliz kraliyet ailesine dayanır. Büyük büyük büyük büsbüyük dedelerim sarayda b.kyedibaşıymış. Kibarlığım, asaletim ve hanımefendi çizgim de buradan geliyor şekerim. Dağıtmayalım konuyu.. konumuz “Gece ve Karanlık” Geceyi severim. Yalnızlığın, sessizliğin tadını çıkarabildiğim yegane saatlerdir. Geceleri şöyle elime sıcak ya da soğuk bi drink alıp, “ne anlıyon bu cangıl cungul şeylerden” takılmaları olmadan, kumandayı elimden çekiştiren kimsecikler yokken televizyon karşısında pineklemeyi

ANKET YAPTIM VATANA MİLLETE HAYIRLI OLSUN

Resim
Sanırım depresyona giriyorum. Yoksa ne diye durup dururken böyle ruh gibi dolaşayım ortalarda. Şirkette işler yığılsa elleyesim yok. Evi b.k götürse temizleyesim yok. Tembellik mi diyorsun? Yok be canımın içi ben ve tembellik aynı cümlenin içine girmez. Sürekli uyumak istiyorum yahu. Uyumak ve hiç uyanmamak. Ya tabi uyanayım ama. Ben uyandığımda bütün dosyalar hazırlanmış, bütün mallar satılmış, bayram temizliği yapılmış ve bütün sorunlar çözülmüş olsun. Evet sanırım çok yorgunum. Bunu söyleyeceğimi ben bile tahmin etmezdim ama “yo-rul-dum” Sürekli bir yazma isteğim var. Lakin vakitsizlikten yazamıyorum. Biriktim içime yağamıyorum. Ben de size sorayım dedim de nasıl soracağımı bilemedim. Bu arada özendim, heves ettim. Hani çocuklar birinin elinde bişey görür de “Anneee yaaa banane banane bana da al” derler ya.. o hesap işte. Ben de anket yapmak istedim. Ama bu yan tarafa yapmayı beceremedim. Neden aceba? Aha da anket soruları ve şıklar. Her soru 0,25 puan üzerinden değerlendirilecek ol

KÜÇÜKTÜM UFACIKTIM

Resim
Ben var ya bu blog aleminin ebesini…. Dur yahu ne sinirleniyosun? Ebesini, sobesini pek seviyorum diyecektim. Sevgili kardeşim Figenim sobelemiş beni. Zevkle efenim. Buyrun başlayalım. Ben Güccükkene…. Çok mutluydum çoook. Bu mutluluğum benim çocukluğumda her şeyin daha güzel olmasından mıydı yoksa ben çocuk olduğum için her şeyin daha güzel görünmesinden mi bilmiyorum. Ya da çocuk olmanın kendisi güzel ve mutluluk verici bir şeydi de ondan belki . İşte ben o yüzden hep bir yanımı çocuk tutuyorum. Saf, temiz, masum, iyi niyetli, bazen öfkeli ama öfkesi saman alevi, öylece pat küt işte. O çocuğu büyütmedim hiç. Büyütmeyeceğim de. O yüzden ben güccükkene ne isem, şimdi de oyum. Afacan, geveze, huysuz, sevgi arsızı, gönül hırsızı, ota b.ka ağlayan, ağladıktan hemen sonra kahkahalar atabilen, tehlike sezdiğinde annesinin kucağına sığınan, incitildiğinde yüreği paramparça olan ama asla kin tutmayan, koşup, düşüp her tarafını yara bere yapan yine de kalkıp koşmaya devam eden, yeri geldiğin

BENİM ÇİÇEKLERİM HİÇ SOLMAYACAK

Resim
Sevgili Yıldız Yağmurlarının kelime oyununu hepimiz biliyoruz değil mi? İşte bu seferki kelime ve küçük hikaye benden olsun. Zor bir kelime. “Ölüm” Yaşamsızlığın içinden fışkıran yaşam. Toprağın karalığına inat, nasıl da yemyeşil otlar bitmişti o minicik mezarın üzerinde. Geçen gelişinde diktiği çiçekler de rengarenk açıvermişti. Ağladı kadın.. ağlamanın faydasız olduğunu bile bile ağladı. Açamadan solmuş tomurcuk güllerine ağladı. Bu çiçekler gibi rengarenk olacaklardı onlar da. O minnacık bedenlerin üzerine toprak attığı günü anımsadı. Ne acı. Sanki bir el boğazını sıkıyordu. Nefes alamıyordu sanki. Kadın onlarla birlikte toprağın altına girmişti sanki. Yüreğini de gömmüştü o minicik bedenlerle birlikte. Oysa gece kalkıp üzerlerini örtecekti kuş tüyü yorganlarla. Yumuşacık yataklara yatıracaktı öpüp koklayarak onları. Şimdi soğuk bir mezarda yatan, üzeri kapkara toprakla örtülü iki küçük yavrusunu düşündü kadın. Ağladı.. ağlamanın faydası olmadığını biliyordu.. yine de ağladı. Üşürl

HAYALLERİM MİNİĞİM VE YURT SEVEN BRADIRLAR

Resim
Anneee ben çok komiğim he..Cem Yılmaz gibiyim. Yok canım.. kim söylüyor bakalım onu? Örtmeniiiim.. Neden öyle diyor peki? Ya şimdi ben şarkı söylemeye utanıyorum ya.. o yüzden hep komiklik yapıyorum müzik derslerinde. Holog filan da yapıyorum. (Monolog demek istiyor.) Oğlum niye utanıyorsun ki? Bak Gülben Ergen bile utanmıyor da şakır şakır şakıyor. Hatta bu işten bir sürü de para kazanıyor. Anne yaaa.. o ünlü ama. Tamam işte, sen de ünlü olursun. Sana bir de şarkı besteleriz “Allah müstahakkını versin, Allah seni nasıl biliyorsa öyle etsin” diye.. Anee sen de çok komiksin he.. öyle şarkı mı olur? Niye olmasınmış? Daha berbatlarını bile dinledik biz. Bak bir de sana şöyle güzel bir imaj yaparız. En pişik yapanından birkaç deri pantolon, bir iki de uzay kostümü alırız. Saçlarını da bi camış bulup yalattık mı oldu bu iş. Şu arka sokaktaki boş araziye de çöl süsü verip klibini çekeriz. Kimler oynıycak klibimde peki? (Aha da yavru havaya girdi bile.) Çağla Şikel olmaz, o çok kart.. hmmm Ca

DÜŞLER DİYARINA ENTERESAN BİR YOLCULUK

Resim
Günaydın Günlüküm, Hayırlar olsun, gündüz niyetine, sulara karşı anacım… bir rüya gördüm ki bu gece, hatta gece değil sabah. Liselimi gönderdikten sonra azıcık koltukta sızmışım, iki arada bi derede rüya bile görmüşüm. Oooo benim öyle beş dakikada uzun metrajlı film tadında rüya görmüşlüğüm çoktur. Dur bak anlatayım sana da. “Bi tarafın açıkta kalmış” deme. Zaten hepten açıktı üzerim. Bir de uzuuunca bir rüya. Sıkıldığın bölümde bırakabilirsin canım. Heh tamam anlaştık o zaman. Şimdi benim bu yakışıklı ve romantik ve de aynı zamanda maceraperest kocam var ya… işte bu dünyalar iyisi biricik sevgilim bana “haydi hatun.. gel seninle tatile çıkalım” diyor. Önce yok mok diyorum tabi. “ A benim Bretim Pitim, kış günü ne tatili. Çocukların okulu var. Üstelik benim işlerim çok çok yoğun. Nasıl gideriz tatile” diye diretiyorum. (Rüyamda bile salaklık yapabiliyorum yani.. helal bana .) Neyse sonunda ikna oluyorum ve biz bu koca kişisiynen biniyoruz böyle uçak da değil, gemi de değil, tren hiç de

DELİ DELİYİ DAKKADA CANIM

Resim
Nabersin Günlük? Beni sorarsan elim ayağım buz gibiyken sırtımdan ter çağlayanları akmakta. Sanki üzerimden kırklık tır geçmiş gibi her yanım acıyor. Bir de akşamdan suya bastırılmış nohut misali şişmiş elim yüzüm. Sanırımsam hastayım. Fakat bir beş dakika durup kendimi dinlemeye fırsatım olmadığındandır ki tam emin değilim. Belki de turp gibiyim. Zira günlerden beri kuyruğuna teneke bağlanmış it yavrusu gibi koşturmaktayım ve hala da bayılmış değilim. Evet yorgunum. Ve son günlerde pek bir asabi oldum. Mazeretim de yok. Olura olmaza sinirleniveriyorum öyle. Hiç yoktan gönül kırdım, sevdiklerimi incittim. Tüh bana, yazık olsun bana. Ki ben böyle biri değilim. Çok korkarım kalp kırmaktan. Dünyada tamir edilmeyecek tek şeydir çünkü. İstediğin kadar yapıştır, asla eskisi gibi olmaz çünkü. Hani pat küt söyleyince daha iyi hissedecektim kendimi. Hani bırak sen üzüleceğine, sen söyle karşındaki üzülsündü. E olmadı. Ben söyledim, ben yaptım, ben hırpaladım.. yine ben üzüldüm. Ben böyle biri d

OKU DA ADAM OL ÇOCUUUM...

Resim
Matematik, Fizik, Edebiyat, İngilizce, Biyoloji… bu ve benzeri derslerden üst üste, bıkmadan, usanmadan yazılı olmuş, bu vesileyle beyni jöle kıvamına gelmek üzere olan Liseli bir yavrucak ve onun liseyi yeniden, ikinci kez, tekrardan okumak zorunda kalan, bu nedenle inceden kafayı kırmakta olan tatlı, güzel, muhteşem ötesi, harika annesi tarih dersine çalışmaktadırlar. Önce biraz motive edelim yavruyu. Bilinçli bir annenin kuracağı şöyle bir cümle onu ders çalışma konusunda yeterince ikna edebilir: Bak yavrum.. bakıyooo.. şimdi çok ders çalıştığın için sana inek diyebilirler... derler de yani acımazlar... lakin ileride, okumuş, başarılı bir adam olduğunda... inşallah... bütün çıtırları sen kapacaksın ve o seninle kafa bulan ve popüler olduğunu zanneden hıyarlar, sadece lisede çıktıkları sümüklü kızların anılarıyla abaza bir hayat geçirecekler. Haydi başlayalım. Anadolu’daki Türk Devletlerini biliyon mu sen? Sular seller gibi anne.. Peki söyle bakalım o zaman, Hitit Devleti’ni kim yıkm

SEN KAFAYI YEDİYSEN ÖRDEĞİN GÜNAHI NE????

Resim
Bu hafta evcağızımda tadilat var günlükçüm. Bu yoğunluğun arasında hiiiiç sırası değildi ama, mecburi işler bunlar. Aslında el değmişken yapmak istediğim keyfi bi sürü şey var ama, kalacak şimdilik. Mesela for eksampıl, kendime şöyle güzel bir oda istiyorum. Çocuk mızıldanmaları, koca dırdırı, hayat telaşı, ıvır zıvır her şeyi dışarıda bırakıp kafayı dinleyebileceğim, öyle boş boş duvarlarını seyredebileceğim, kitap okuyabileceğim.. sadece kendime ait bir yaşam alanı istiyorum. (Hayal kurma İncegüüül..) Bu koca eve k.ç kadar mutfak yapan inşaat ekibinin özellikle halay başına saygılarımı sunmak istiyorum bir de.. hem nasıl istiyorum bilemezsin. Şöyle büyük bir mutfak yaptırmak istiyorum. Evet at koşturucam.. hatta deve güreştirecem ulen. Wıııl bii wıl biiiiii diye şarkılar söyleyerek yavrularıma kurabiye pişirmek, hatta Kuğu gölü balesi yapmak istiyorum. Geniş ya mutfak o bakımdan. He bir de portakallı ördek pişirmek istiyorum. Bu ara buna takmış vaziyetteyim. Böyle bir şeyi yemeyecek

KÜÇÜK DELİ BULUT

Resim
Yılın bu zamanı ne kadar da güzeldir benim memleketim. Londra’dan, Paris’ten, Roma’dan daha güzel. Güzel yurdumun güzel topraklarından bir parça. Ama, sadece bir toprak parçası değil o. Doğduğum fakat büyüyemediğim yurt. Belki ekmek için, aş için, belki daha iyi bir gelecek için koptuğum yurt. Başı dumanlı dağlarını, yemyeşil ormanlarını, düzlüğünü, yokuşunu her bi tarafını ayrı özlediğim memleket. Zamanı geri almak mümkün olsaydı eğer… oralarda büyüyüp serpilebilseydi şu deli ruhum. İstanbul’u da severim ben aslında. Zaten bir garip şehirdir burası. Ya aşıksındır, ya düşman. Ya sevdalısındır yahut hasım. Ya vurulursun ya da gözden, gönülden silersin. Ortalarda olamazsın. Yorumsuz hiç kalamazsın. Öyle bir yosma şehirdir işte. Yorar insanı. Gürültüsü, keşmekeşi hiç bitmez. İnsanları pek gülmez. Omuzları aşağıya büker biraz. Hafiften bir kamburdur İstanbul. Yine de İstanbul’dur işte. Uğruna savaşlar yapılan, şiirler, şarkılar yazılan güzel şehirdir. Sabahlarda, bazen memleketimin kokusun

TEKNOLOJİK AŞK MESAJI SORUNSALI

Resim
Oldukça yoğun günler geçiriyorum Canım Günlüküm. Farkındayım, ihmal ettim seni bu arada. Hakikaten zamanla yarışıyorum diyebilirim. Lakin öyle şeyler de oluyor ki, yazamadığım için kaynayıp gidiyor. İşte bu çok fena. Hayatımda teknolojiyi sevemedim ben Günlük. Beni tanıyan herkes te bilir bunu. Hani her ne kadar nimetlerinden faydalanıyorsak ta yine de hep soğuk ve uzak gelmiştir bu teknoloji bana. Beni bırak Taş Devri’ne, bırak bırak çekinme. Cilalı olur, yontma olur hiç fark etmez, mutlu mesut yaşarım inan ki. Mağaramda oturup kocamın avdan dönüşünü beklerim, o gelene kadar taşları yontup cilalarım, yavruların bir gün olup tekerleği icat edeceklerini hayal ederim, sonra akşam olup koca kişisinin avladığı bizonu pişiririm. ( E ateş te keşfedilmiş olsun. Valla etin az pişmişine bile tahammülüm yoktur. Çiğ de yiyemiycem şimdi.) Yemekten sonra saçlarım koca kişisinin ellerine dolanmış vaziyette romantik gezintiler yapmak ta hoş olurdu. Dinazorlara ekmek filan atardık birlikte. Aslında he

PENCERELERİM

Resim
Memleket sabahları. Neşeyle uyandığım sabahlar. Küçük ahşap pencereden güneşin doğuşunu seyretmek. O muhteşem kızıllıkta kaybolmak. Nasıl güzel bir dünyaya açılır o minicik pencere. Masalsı bir andır beynimin köşesinde o pencere ve pencereden görünenler. Hava ışıklanıp, akla kara seçilmeye başladığında, bostanlar çıkar ortaya. Kıpkırmızı domatesler fışkırmış o yemyeşilliğin arasından, nasıl da güzel görünür. Tıpkı gelincikler gibi utangaç ve narin. Ya altın renkli mısırlar, kendilerini iyice salıvermişler, iyice yaklaşmışlar mis kokulu toprağa. Minik bibercikler ve hemen yan komşusu bamyalar sanki üşümüş gibi sokulmuşlar kardeşlerine. Ihlamur ağacının kokusu, sabah rüzgarında nasıl da tatlı tatlı vuruyor. İncirler ballanmış iyice. Bizi bekler doruklar. Daha aşağısı orman. Hayaller kurmaya başlıyorum yine ormanın hafif karanlık, gizemli ve biraz ürkütücü görüntüsüne bakarak. Çeşit çeşit canavarlar yaratıp sonra da onlarla savaşırken buluyorum kendimi. Tam hepsini yok edip, zafer naralar

BURADAYIM.. İYİ SAYILIRIM.. DAHA DA İYİ OLURUM..

Resim
Yaaa işte Canım Günlük, geldim ben... Neler mi yaptım görüşmeyeli???? Bolca çalıştım, çokça yoruldum. Her fırsatta temizlik yaptım ve yine yoruldum. Üstelik te tekrar kirlendi bile. Sanki her yer kötü kokuyor. Bu kokuyu gidermenin bi yolu yok mu? Akşamları saatlerce ders çalıştım. Sor şimdi bana p veya p değil önermesinin doğruluk değerini, şakır şakır şakıyayım. Havuz problemlerini boşver ama. Hala umut yok.. Tabii ki yine yoruldum... Yoruldukça kaybolmuyormuş acılar bunu öğrendim. İnsanoğlu yüreğine sakladığını incittiğinde kendi yüreğini de paramparça edermiş, bunu öğrendim. Çokça ağladım... Bazen güldüm.. ve bu gülüşlerimden utandım. Bazen insan aldığı nefesten bile utanırmış, yediğin lokma dizilirmiş boğazına bazen bunu da öğrendim. Bak insan ne çok şey öğrenebiliyormuş kısacık zamanda. "Hayat devam ediyor" sözünden nefret ettim... ama yine de hayatın bir şekilde, kendi rutininde devam etmesine şaşakaldım. Seni ve arkadaşlarımı çok ama çok özledim.. Yakında dönerim merak

RAHAT UYU MEMEDİM

Ne denir.. ne söylenir ki? Sözlerin bittiği yerdeyiz... Vatanım yangın yeri, anaların yüreği yangın yeri.. Tomurcuk güller açmadan soldu... Gencecik fidanlar filizlenemeden toprağa düştü... Vatanım ağlıyor.. Bu son olsun.. Onlar analarının kuzusu, onlar evlatlarının dağ gibi babası.. Onlar sevdalı, onlar yavuklu... Allah rahmet eylesin şehit Mehmetçiklerimize.. Ve zor durumda olmadığını umduğumuz sekiz yavrumuzun da yardımcısı olsun.. Vatan görevi yapan nice evlatlarımız var.. Rabbim onların yardımcısı olsun ve sağ salim dönmeyi nasip etsin. Sözlerin bittiği yerdeyiz... Ve şimdi Minicim konuşsun.. Annecimmmm.. Efendim yavrum.. Beni askere gönderme olur mu? Hiç olur mu öyle şey oğlum, tabii ki gideceksin. Ama anne, sen benim çocuklarım olmasını, sana "babaannecimm" demesini istemiyon mu? Ve bir anne için sözün bittiği yerdeyim..

MAZERETİM VAAAARR ASABİYİM BEN

Resim
Hüzün yaptık epeydir. Haydi biraz eğlenelim. Daha sonra halet-i ruhiyemizden bahsederiz. Bu da benim dönüşüm mü olsa? Ebe sobe oynayalım mı? Bu kez sobeler çifter çifter. Çifte kavrulmuş, taze fıstık tadında. Elde olmayarak meydana gelen gecikmeden dolayı arkadaşlarım beni affetsinler olur mu? Birinci sobe çok sevgili örtmenim canım benim Tatlı Cadı’dan gelmiş. Konu evimizdeki süsler ki kendilerini fotoğraflarda görüyorsunuz. (Bkz. yukarıdaki resimler.) Ben öyle incik cincik pek hoşlaşmam aslında. Bir işe yaramıyorsa evde tutmam hiçbir şeyi. Yani mutlaka bir görevi, bir işlevi olmalı. Orada öylece durup dinelecek, bir de habire elimde bez tozunu pisliğini temizliycem. Hiç tasvip ettiğim bir davranış biçimi değil bu. Öyle heves edip bir gaflet anında almışsam da temizlik yaparken sinirleniverip çöpe attığım çok olmuştur bunlardan bir kısmını. Tabii ki birkaç süs eşyası bulunduruyorum ben de. Yani o kadar da hödük değiliz. Bunların da hala evimde ikamet ediyor olmasının sebebi, ya hediye