Kayıtlar

Temmuz, 2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

TER TER TERELELLİYİM

Resim
Mis gibi sabun kokan tenler, çiçek kokulu bahçeler, iyot ve yosun kokulu sahiller, temizlik kokan evler. Koku, ne kadar da önemlidir insan hayatında. Ruh durumunu tamamen değiştirebilir. Sevgi pötürcüğüne de dönüştürebilir insanı, psikopat bir manyağa da. Yaz geldi, sezonu açıldı. ‘Ter kokusu’ hepimize hayırlı, uğurlu olsun. Pırıl pırıl güneşin, canlanıp neşelenen doğanın yan etkisidir bu koku. Hayatı insana zindan eder, dünyanızı karartır. Hele kapalı bir mekândaysanız, kâbusunuz olur. Öncelikle ter kokusunun çeşitlerinden bahsedelim efendim. Bildiğimiz üzere, ter kokusunun çeşitlenme sebeplerinden en önemlisi zıkkımlanılan gıdalarla ilgilidir. Mesela, for eksampıl; beyefendi akşam içmiş, z.çmış, eğlencenin dibine vurmuş. Geceyi de çorbacıda noktalamış. İşkembe çorbası. Ağzının kokusunu geçtim, onu karısı düşünsün. Lakin o nasıl bir terdir ki, sarımsağa yatırılmış b.k gibi kokar. Şimdi bu adamın bir de ayakta olduğunu, ve tam da sizin oturduğunuz koltuğun dibinde durmuş olduğunu, bir

HAYIRLI KANDİLLER

Resim
Bu güzel fotoğraf için gönlü güzel dostum Murat'a teşekkür ederim. Bu sabah sağanağa açtık gözlerimizi. Bu sabah rahmet, bereket yağdı üzerimize. Bu sabah yağmur telaşı karıştı rutin sabah telaşlarımıza. Islandık, serinledik, ferahladık bu sabah. Göğün gözyaşları, göz yaşlarımıza karıştı bu sabah. Ne desek, ne anlatsak boş. Rabbim zalimlere fırsat verme. Rabbim vatanımızı, milletimizi sen koru. Rabbim kaybettiklerimizin acısına yenilerini ekletme. Rabbim yüreği paslı olanları ıslah eyle, ıslah etmiyorsan Kahhar adınla kahreyle. Bu gece yağmur yağdır Rabbim tüm yüreklere. Bu gecenin hayrından cümlemize nasip eyle. Dualarda buluşmak dileğiyle… Kandiliniz mübarek olsun dostlar.

OLUR BÖYLE VAKALAR

Resim
Zırrrrrrr….. (Telefon acı acı(!) çalmaktadır. Açar İncegül kişisi kibarca. ) Heee… Ne var oğlum, işim başımdan aşmış, çabucak söyle! Anneeee… Heeee… nasıl geçti maçınız çocuuum? Berbat anne yaaa. Niyekine çocuuum? Fark mı yediniz? Yok da… Telefonum çalındı. Nasıl yani? Soyunma odasından yürütmüşler anne. Çüşşşş! Bak yürüyen telefonmuş. Sen kıymetini bilemedindi, elin evladı nasıl da yürütmüş. Efferim. ____________________________ (Bir karakol) Şey bu karakol taşınıyor mu? Çocuk şubesi olduk hanfendü. İyi ya, alın bu sıpayı o zaman. Yatsın bi kaç sene içeride de, telefonunu çaldırmak neymiş öğrensin. Anneeee… _________________________ (Bir başka karakol) Pardon memur bey, bizim telefonumuz çalındı da, başımızı hangi taşlara vursak diye size danışacaktık. Hanfendi, savcılığa müracaat edin. Bizim yapabileceğimiz bi’şey yoktur. E iyi ya... Düşelim o halde yollara da, halledelim ne zıkkımsa. ___________________________ (Yollar aç kurtlarla, tehlikelerle doludur) Bak şu terbiyesize, nasıl da

TEKNİK BİR ARIZA

Resim
Sevgili Günlük; Zaman ne de hızlı akıyor değil mi? Bir ay olmuş tatili bitirip koşturmacalı, zıplamacalı hayatıma geri döneli. Bu süre içinde bir çok şey oldu aslında. Sırayla, hem kendimin, hem de memleketimin gündemindeki gelişmelerden dem vuracağım ilerleyen vakitlerde. Lakin öncelikle sana biraz teknolojik bilgi vereceğim canım. Cahil kalma… Şaşırma… Buyur, buradan oku; Bilen bilir, bilmeyen de şimdi öğrenir; ‘Reader’ diye bi’ teknolojik zımbırtı varmış. İnsanlar sevdikleri siteleri buradan takip edebiliyorlarmış. Yani yeni yazı yayınlanınca bu ‘Reader’ dost seni uyarıyor “haydi koş, bak seninki döktürmüş yine” diye haber veriyormuş. Lakin bir yan etkisi varmış her teknolojik gelişme gibi bunun da; Diyelim ki bir gün kafan çok kızdı ‘ulen bi daha yazı mazı yok size, dağılın leyyyyn, bırakıyorum blogger olmayı, bundan kelli evimin kadını, yavrularımın anası olacağım’ dedin, astın postu. İki dakka sonra pişman oldun “yeminimi bozdum leyyyn” diye hönkürüp, sildin yazdıklarını… Olmuyor

BİR KÖY MASALI / PART 4 - İNCEGÜL FECİ NOSTALJİ YAPIYOR

Resim
Tıpkı çocukluğumuzda olduğu gibi, tıpkı en güzel anılarımda olduğu gibi, babam bizi alıp, doğduğumuz köye götürüyordu. Babamın ve benim doğduğumuz o cennet köşesine. Aradaki yol o kadar güzeldi ki, yürüyerek gitmeyi çok istiyorduk. Lakin emmi oğlu, sıcakta çoluk çocuk yorulursunuz diye arabayla götürdü bizi. Yine de yolun güzelliğini seyretmeye engel değildi ki bu… Bir bir canlanıyordu hatıralar köye yaklaştıkça. Her adım daha da yakınlaştırıyordu o güzel, o kaygısız günleri. Ah benim çocuk günlerim! Ah benim sebepsiz sevinçlerim! Ah benim hüzünsüz hüzünlerim! Yeniden benimleydi işte. Ayaklarıma değil yüreğime değiyordu toprağım. O kadar güzeldi ki burası... Hatırladığım kadar güzel. İstanbul yanarken şehrin sıcağına inat deniz kokulu serin bir esinti karşıladı bizi. Sırtımızda hırkalarla oturup çay içtiğimiz çardakta, beni artık yiyin diye saçlarımıza değiyordu dutlar. Yaprak yaprak asmalar, erken kiraz, sarı kiraz, vişne çiçekleri, sonsuz sayıda papatya, hatta ayağıma takılan dikenle

BİR KÖY MASALI / PART 3 - İNCEGÜL VE YAVRULARI MEYVE TOPLUYOR

Resim
Yıllar evvel, ben küçük, benim bigbrother benden de küçük… Bir horoz sevmiştik. Kafasının şekli Amerikan tıraşına benzer, bir beyaz horozdu. Gereksiz, vakitsiz, her daim öter dururdu. Köy yerinde sabahları ötmeliydi oysa ki horoz dediğin. Ananeme “bizim olsun” dedik. Bigbrother, “ben onu İstanbul’a götüreyim” dedi. Ananem “alın sizin olsun” dedi, “yanınıza katıvereyim” dedi. Gitme vakti geldiğinde, biz horozumuzu istedik. Heyecanlıydık… Horozumuzu alıp evimize götürecektik. O uyandıracaktı bizi her sabah. Okula uğurlayacaktı belki de. “Anane getirsen ya artık” diye direttik. Ananem onu bizim için bir poşetin içine koyup getirdi. Kesilmiş, temizlenmiş, pişirilmiş… Amerikan tıraşlı, beyaz horoz, bizimle İstanbul’a gelecekti. Kızarmış olarak… Kardeşim ağladı, çok ağladı. Ben gülsem mi ağlasam mı bilemedim. İronikti… O gün ikimiz de şok olmuştuk. Çocuk kalbimiz için acıydı… Şimdi düşününce komikti de aslında. Mizah da böyle bir şeydi işte. Acıdan kotarılmış, hüzünden devşirilmiş, hayata

BİR KÖY MASALI / PART 2 - YİYEK GEZEK SEMİREK

Resim
Zaman hiç değmemişti buralara sanki. Dibinde saatlerce oynadığımız küçük ağaç bile yerli yerindeydi… Ve hâlâ küçüktü. Zaman insanlara da değmiyordu köy yerinde. Herkes aynıydı sanki. Hepsi bıraktığım gibiydi. Gençler aynı gençlikte, yaşlılar aynı ihtiyarlıkta. Yıllardır aynı çizgiler vardı yüzlerinde, ne bir eksik, ne bir fazla. Bir tek çocuklar büyümüşlerdi. Zaman, bir onları taşıyabilmişti kendisiyle birlikte. Bir tek onlar kapılmıştı o coşkun nehrin durmayan çağıltısına. Bir de yeni yüzler eklenmişti eskilerin olduğu o güzel tabloya. Yeni doğanlar, yeni gelenler… Ya gidenler? Yeri hiç dolmayacak ananeciğim ve dayıcığım… Meydanda bize doğru koşar adım gelişi. “Ah oğul, gıymatlı oğul” diye sarılması, her daim mis gibi, çiçek gibi kokusu… Bu, sensiz ilk köy sabahım ananem. Yüreğimde bir koca boşluk… Dayımın maviş gözlerini arıyor bir de gözlerim; gözlerimde bir başka boşluk… Meydanda bu sefer annem karşıladı bizi. Ne kadar da özlemişim mavişimi. Bir başka mavişim, pamuk saçlı, pamuk sa

BİR KÖY MASALI / PART 1 - İNCEGÜL YOLLARDA

Resim
Ortalık yanıyor biliyorum. Çok sıcak, çok. Her bir yerde, herkeslerde bir yaz rehaveti, bir uyuşukluk, bir tembellik… Bu gidişe bir dur demek, sıcaktan bunalanları serinletmek maksadıyla müessesemiz sizi serin bir yerlere götürmeye karar vermiştir. Daha önce de söylemiştik, hizmette sınır tanımayız. Mis gibi dağ havasına, deniz kokusuna ne dersiniz? Haydi o zaman yolculuğa çıkıyoruz. Kaptan şoförünüz İncegül gişisi ve yakışıklı hostlarınız (yer götürü konuksal herif) Mini ve Maksi, müessesemizi tercih eden siz sevgili yolcularımıza teşekkür eder, hayırlı yolculuklar diler. _______________________________________________ Bir gece vakti düştük yollara ben ve sıpalarım. Geride bıraktık boynu bükük, benim koca ve de yavrularımın baba kişisini. Biraz hüzünlü de olsa güzel başladı yolculuğumuz. Geride kalanlara el sallamak, uzaklaşan şehrin kaybolan ışıklarını izlemek biraz burkar ya insanın içini, cız ettirir ya yüreğini… İşte öylesi bir hüzün bahsettiğim. Neyse ki, miniğim kendi sınırsız