KARA BONCUK GÖZLERİNDEN ÖPERİM

İncecik bir horoz ötüşü çınlıyordu kulaklarımda. Yağmurun sesine karışıp sabahı müjdeliyordu toprak ve sarıçiçek kokularının arasında. Dal, yaprak ve ıhlamurlar teslim olmuştu çoktan ferahlatan dokunuşlara. İçim kıpır kıpırdı. Çocuk yüreğim ıslanmak istiyordu bulutların tatlı ve serin mutluluk gözyaşlarıyla. “N’olur anne!..” dedim. “Dışarıya çıkmak istiyorum.” Önce anne oldu, çattı maviş gözlerinin üzerindeki iki hilal gölgesini; sonra bir zamanlar çocuk olduğunu hatırlayıp uzattı ellerime bitmeyecek sandığım sevincimi. “Git hadi deli kız!” dedi. “Sakın hasta olayım deme ha! Sonra bakmam sana.” Sağ gözünün ortasına, sol tarafımdan kopan bir kiraz çiçeği bıraktım sevgiyle. “Öpme gözlerimden demedim mi kaç kere sana? Ayrılık getirir.” dedi. Uçar adım merdivenleri inerken, “Ben senden hiç ayrılabilir miyim?” dedim, annelerin sultanına. Bahçenin yağmurla yoğrulmuş toprağında, ayağımdaki tor lastikler nasıl da kayıyordu. Dönüp baktım; ahşap beyaz pencerede hüzünle beni seyrediyordun. El sal...