MAZERETİM VAAAARR ASABİYİM BEN
Hüzün yaptık epeydir. Haydi biraz eğlenelim. Daha sonra halet-i ruhiyemizden bahsederiz. Bu da benim dönüşüm mü olsa? Ebe sobe oynayalım mı? Bu kez sobeler çifter çifter. Çifte kavrulmuş, taze fıstık tadında. Elde olmayarak meydana gelen gecikmeden dolayı arkadaşlarım beni affetsinler olur mu?
Birinci sobe çok sevgili örtmenim canım benim Tatlı Cadı’dan gelmiş. Konu evimizdeki süsler ki kendilerini fotoğraflarda görüyorsunuz. (Bkz. yukarıdaki resimler.)
Ben öyle incik cincik pek hoşlaşmam aslında. Bir işe yaramıyorsa evde tutmam hiçbir şeyi. Yani mutlaka bir görevi, bir işlevi olmalı. Orada öylece durup dinelecek, bir de habire elimde bez tozunu pisliğini temizliycem. Hiç tasvip ettiğim bir davranış biçimi değil bu.
Öyle heves edip bir gaflet anında almışsam da temizlik yaparken sinirleniverip çöpe attığım çok olmuştur bunlardan bir kısmını. Tabii ki birkaç süs eşyası bulunduruyorum ben de. Yani o kadar da hödük değiliz. Bunların da hala evimde ikamet ediyor olmasının sebebi, ya hediye olması, ya da kendim yaptığımdan dolayı atmaya kıyamamış olmamdır. Bu da böylece biline.
Sonraki sobe sevgili arkadaşım Figen’den gelmiş. Ne demiş kendisi? Sinir olduğun 5 şeyi bi yazıver demiş. Ben de yazıyorum. (Bkz. bir sonraki ve de ondan sonraki paragraflar.)
Birinci ve en öncelikle, dağınıklığa sinir olurum. Etraf dağınıksa elim ayağım boşalır. Toparlayana kadar rahat, huzur bulamam. Durum ortadan kalkana kadar söylenir dururum. Hatta bağırır çağırırım. O kadar sinir yaparım kendime. Dağınıklıkta çalışamam, oturamam, uyuyamam velhasıl hiçbir şey yapamam ve hatta yaşayamam.
Özellikle ranza tepelerinde idam edilmiş eşofmanlar, yerlerde at pisliği şeklinde duran çoraplar, kesici, batıcı, kanatıcı, oyuncak döküntüleri, masaların üzerinde kapatılmamış defter ve kitaplar, okunup sehpaya bırakılmış gazeteler, yana kaymış örtüler, olması gerekenden farklı yerde misafirlikte olan her şey beni sinir eder. İşte bu yüzden ömrüm dağınık toplamakla geçiyor.
Sonracığımaaa, ikincil olarak acelesi olmamaya sinir olurum. Rahat, relax olmaya sinir olurum. Ben kendimi paralarken (ki hipermanyak olmamdan mütevellit genelde bir parçalanma, hırpalanma halinde yaşarım) birisinin son derece sakin ve umursamaz tavırlar içinde olduğunu gördüğümde sinirden deli olurum. Acele işimiz varken, ağır hareket edilmesine sinir olurum. Ben herhangi bir sıkıntıyla boğuşup, kafayı yerken, insanların tek derdinin “Fenerbahçe’nin Avrupa’da ne kadar ilerleyeceği” konusu olması bütün tüylerimi ayağa kaldırır. “Dünyayı su basmış, ördeğin umuru olmamış” durumu beni sinirden öldürür. İşte o anda katil olmanın o kadar da mümkünsüz bir şey olmadığını anlarım.
Örneğin, mesela, for eksampıl.. insanlık hali, sahura kalk, geri uyu, sonra uyan, birazcık geç kalmışız. Liselimin okula gitmesi gerekiyor. Ben deli danalar gibi koşturup haydi çocuum, haydi oğlum diye çırpınırken, beyefendinin çorabının teki elinde öyle boşluğa bakması beni çıldırtabilir. Kan ter içinde gardrobunda ceket aradığım ve on sefer “oğlum ceketin yok burda” diye söylediğim halde, neden sonra lütfedip, ceketi tıkıştırdığı yerden çıkaran, bu telaşta bir de ütü yaptıran ve bu esnada son derece sakin bir şekilde hala çorabının diğer tekini giyen yavrumu, aç parantez, ne kadar seversem seveyim, kapa parantez, bacaklarından tutup pencereden sarkıtacak kadar sinirlenebilirim.
Üçüncü sinir olduğum şey de açık, aralık ve hatta minicik ayrık kapaklardır. Açık dolap kapısı, çekmece ve bilumum hırdavat gördüm mü çok sinirlenirim. Nerede olursa olsun kapatırım. Yani bu hiç tanımadığım birinin evi, bir mağaza ve ya devlet dairesiymiş fark etmez. Kapatamazsam krize girerim.
Bir şeyin kapağı açık veya aralıksa ve bunu kapatamayacağım bir yerdeysem, öylece gözlerimi diker bakarım. İçim içimi yer de kahrolurum. Yerimde kıpır kıpır ederim. Böyle abuk hareketlerle onun kapatılması gerektiğini herkese belli ederim. İnsancıkları huzursuz ederim. Gözlerimle yerim o kapağı. Hala olmuyorsa, gider kapatır rahatlarım.
Ev ahalisinin bu huyumu bilip, inatla bunları aralık bırakmalarının ise, beni kamuoyuna, kavgacı, geçimsiz, şirret bir tip olarak lanse etme isteğinden kaynaklandığından şüpheleniyorum.
Dördünç olan sinir yapıcı şık biraz iğrençtir. Şimdiden kese kağıtlarınızı ya da kusuk poşetlerinizi yanınıza almayı unutmayınız. Benden uyarması.
Sabah sabah, daha kahvaltı etmemişken, karşıdan gelen şık giyimli, oldukça modern görünümlü, adam sıfatlı kişiliğin, vücudun ürettiği ve yoğun kıvamından dolayı oldukça mide bulandıran ve yine kıvamından dolayı, düştüğü yerde lök diye kalan o sıvıyı, tam da yol ortasına ve de tam da kendisiyle karşılıklı gelmişken bırakıvermesi sonucu oluşan sinir krizini sadece ters ters bakmakla geçiştirmek çok zor gelir. O sıvıyı alıp suratının orta yerine yapıştırmak, hatta daha da iyisi çıktığı yere geri göndermek isteğiyle yanar tutuşurum.
Son olarak ta her şeyi bildiğini zanneden tiplere sinir olurum. Aslında hiç bi halt olmadığı halde, sürekli kendini öven tipleri döven bir tip olma isteğimi bastırmak hayli zor olur. Hatalarını, başkalarını suçlayarak ört bas etmeye çalışan, egosu şişkin, kendisi pişkin insanlar kadar sinir bozucu bir şey olabilir mi? Düşünmem lazım. Olabilir de, olmayabilir de… Sonra, iyice emin olmadığı konuda iddia eden, bir de tutup ahkamlar kesen müstesna şahsiyetlere uyuz olurum. Aslında kendilerini komik duruma düşürdüklerinin farkında bile olmadan, profesör edalarıyla, küçük gören tavırlarla bir de bu konuda konferans verirler ya işte orası bittiğim noktadır.
İşte sinir olduğum şeylerden bazıları böyle. Daha yazasım, yazdıkça sinir olasım var ama beş tane demiş sevgili canım ikiz kardeşim Figen. Zaten öyle her şeye sinir olmamak ta lazımdır. Sinir küpü müyüm ben di mi ama. Sevgi pıtırcığı olmak, otla, çiçekle, böcekle uğraşmak, laylaylom laylaylom mutluluk nameleri bestelemek lazımdır değil mi?
Birinci sobe çok sevgili örtmenim canım benim Tatlı Cadı’dan gelmiş. Konu evimizdeki süsler ki kendilerini fotoğraflarda görüyorsunuz. (Bkz. yukarıdaki resimler.)
Ben öyle incik cincik pek hoşlaşmam aslında. Bir işe yaramıyorsa evde tutmam hiçbir şeyi. Yani mutlaka bir görevi, bir işlevi olmalı. Orada öylece durup dinelecek, bir de habire elimde bez tozunu pisliğini temizliycem. Hiç tasvip ettiğim bir davranış biçimi değil bu.
Öyle heves edip bir gaflet anında almışsam da temizlik yaparken sinirleniverip çöpe attığım çok olmuştur bunlardan bir kısmını. Tabii ki birkaç süs eşyası bulunduruyorum ben de. Yani o kadar da hödük değiliz. Bunların da hala evimde ikamet ediyor olmasının sebebi, ya hediye olması, ya da kendim yaptığımdan dolayı atmaya kıyamamış olmamdır. Bu da böylece biline.
Sonraki sobe sevgili arkadaşım Figen’den gelmiş. Ne demiş kendisi? Sinir olduğun 5 şeyi bi yazıver demiş. Ben de yazıyorum. (Bkz. bir sonraki ve de ondan sonraki paragraflar.)
Birinci ve en öncelikle, dağınıklığa sinir olurum. Etraf dağınıksa elim ayağım boşalır. Toparlayana kadar rahat, huzur bulamam. Durum ortadan kalkana kadar söylenir dururum. Hatta bağırır çağırırım. O kadar sinir yaparım kendime. Dağınıklıkta çalışamam, oturamam, uyuyamam velhasıl hiçbir şey yapamam ve hatta yaşayamam.
Özellikle ranza tepelerinde idam edilmiş eşofmanlar, yerlerde at pisliği şeklinde duran çoraplar, kesici, batıcı, kanatıcı, oyuncak döküntüleri, masaların üzerinde kapatılmamış defter ve kitaplar, okunup sehpaya bırakılmış gazeteler, yana kaymış örtüler, olması gerekenden farklı yerde misafirlikte olan her şey beni sinir eder. İşte bu yüzden ömrüm dağınık toplamakla geçiyor.
Sonracığımaaa, ikincil olarak acelesi olmamaya sinir olurum. Rahat, relax olmaya sinir olurum. Ben kendimi paralarken (ki hipermanyak olmamdan mütevellit genelde bir parçalanma, hırpalanma halinde yaşarım) birisinin son derece sakin ve umursamaz tavırlar içinde olduğunu gördüğümde sinirden deli olurum. Acele işimiz varken, ağır hareket edilmesine sinir olurum. Ben herhangi bir sıkıntıyla boğuşup, kafayı yerken, insanların tek derdinin “Fenerbahçe’nin Avrupa’da ne kadar ilerleyeceği” konusu olması bütün tüylerimi ayağa kaldırır. “Dünyayı su basmış, ördeğin umuru olmamış” durumu beni sinirden öldürür. İşte o anda katil olmanın o kadar da mümkünsüz bir şey olmadığını anlarım.
Örneğin, mesela, for eksampıl.. insanlık hali, sahura kalk, geri uyu, sonra uyan, birazcık geç kalmışız. Liselimin okula gitmesi gerekiyor. Ben deli danalar gibi koşturup haydi çocuum, haydi oğlum diye çırpınırken, beyefendinin çorabının teki elinde öyle boşluğa bakması beni çıldırtabilir. Kan ter içinde gardrobunda ceket aradığım ve on sefer “oğlum ceketin yok burda” diye söylediğim halde, neden sonra lütfedip, ceketi tıkıştırdığı yerden çıkaran, bu telaşta bir de ütü yaptıran ve bu esnada son derece sakin bir şekilde hala çorabının diğer tekini giyen yavrumu, aç parantez, ne kadar seversem seveyim, kapa parantez, bacaklarından tutup pencereden sarkıtacak kadar sinirlenebilirim.
Üçüncü sinir olduğum şey de açık, aralık ve hatta minicik ayrık kapaklardır. Açık dolap kapısı, çekmece ve bilumum hırdavat gördüm mü çok sinirlenirim. Nerede olursa olsun kapatırım. Yani bu hiç tanımadığım birinin evi, bir mağaza ve ya devlet dairesiymiş fark etmez. Kapatamazsam krize girerim.
Bir şeyin kapağı açık veya aralıksa ve bunu kapatamayacağım bir yerdeysem, öylece gözlerimi diker bakarım. İçim içimi yer de kahrolurum. Yerimde kıpır kıpır ederim. Böyle abuk hareketlerle onun kapatılması gerektiğini herkese belli ederim. İnsancıkları huzursuz ederim. Gözlerimle yerim o kapağı. Hala olmuyorsa, gider kapatır rahatlarım.
Ev ahalisinin bu huyumu bilip, inatla bunları aralık bırakmalarının ise, beni kamuoyuna, kavgacı, geçimsiz, şirret bir tip olarak lanse etme isteğinden kaynaklandığından şüpheleniyorum.
Dördünç olan sinir yapıcı şık biraz iğrençtir. Şimdiden kese kağıtlarınızı ya da kusuk poşetlerinizi yanınıza almayı unutmayınız. Benden uyarması.
Sabah sabah, daha kahvaltı etmemişken, karşıdan gelen şık giyimli, oldukça modern görünümlü, adam sıfatlı kişiliğin, vücudun ürettiği ve yoğun kıvamından dolayı oldukça mide bulandıran ve yine kıvamından dolayı, düştüğü yerde lök diye kalan o sıvıyı, tam da yol ortasına ve de tam da kendisiyle karşılıklı gelmişken bırakıvermesi sonucu oluşan sinir krizini sadece ters ters bakmakla geçiştirmek çok zor gelir. O sıvıyı alıp suratının orta yerine yapıştırmak, hatta daha da iyisi çıktığı yere geri göndermek isteğiyle yanar tutuşurum.
Son olarak ta her şeyi bildiğini zanneden tiplere sinir olurum. Aslında hiç bi halt olmadığı halde, sürekli kendini öven tipleri döven bir tip olma isteğimi bastırmak hayli zor olur. Hatalarını, başkalarını suçlayarak ört bas etmeye çalışan, egosu şişkin, kendisi pişkin insanlar kadar sinir bozucu bir şey olabilir mi? Düşünmem lazım. Olabilir de, olmayabilir de… Sonra, iyice emin olmadığı konuda iddia eden, bir de tutup ahkamlar kesen müstesna şahsiyetlere uyuz olurum. Aslında kendilerini komik duruma düşürdüklerinin farkında bile olmadan, profesör edalarıyla, küçük gören tavırlarla bir de bu konuda konferans verirler ya işte orası bittiğim noktadır.
İşte sinir olduğum şeylerden bazıları böyle. Daha yazasım, yazdıkça sinir olasım var ama beş tane demiş sevgili canım ikiz kardeşim Figen. Zaten öyle her şeye sinir olmamak ta lazımdır. Sinir küpü müyüm ben di mi ama. Sevgi pıtırcığı olmak, otla, çiçekle, böcekle uğraşmak, laylaylom laylaylom mutluluk nameleri bestelemek lazımdır değil mi?
- Not:Bu arada sobelenmeyen kimse kaldıysa, istedikleri konuyu seçmek kaydıyla ebe ilan ediyorum. Hehehehe.......
Yorumlar
Bu arada kelime oyunlarında zaman kısıtlamamız yok canımm, sen ne zaman hangi konuda yazarsan ben zevkle okumak için bekliyor olacağım;)
Sevgilerimle
Dilek
amma velakin ne kadar kızsak yavruların evin her tarafına dağılan oyun arkadaşları şu an bilgisayar sandalyemin etrafına konuşlanmış vaziyette, sandalyemi kıpırdattığım an bozuluyorlar ve bir de üstüne bozduğum için fırça yemekteyim...
açık kapı,çekmece vs.konusunda kaderdaşız seninle ben kendimi takıntılı addederdim ,
insanların yazık..bakışlarına hiçç umursamadan ,üşenmeden ,usulcacık kapattığım,düzettğim çok vakka olmuştur yani...
şimdi dağınıklık toplamak üzere gitmem lazım....
köle isoura...
Bu arada resimlerdeki doğa resmi çok hoşuma gitti, kim yaptı?
Bu arada ablacım geçmiş bayramın mübarek olsun,
öptüm...
İçinde küçük siyah şeyler olan tabakları çok beğendim :)
Rahat insanlara bende sinir olurum ablacım. Sabahları servis beklerken insanları izliyorumda; adamın birinin servisi geliyor, kendisi daha karşı caddede, servisin beklediğini bildiği halde, adam bir ağır ağır geliyor ki sorma, benim içine fenalık geliyor yaa, adamı tutup koşturasım geliyor inan ki :)))
Öpüyorum kocaman
incik boncuk olayınıda en aza indirdim ve ndireceğim bende neymişl o deli gibi elnde toz bezi gez dur oh ne rahatmış bee sadelik
yelkencister@gmail.com meal at sanada davetiye göndereyim hoşçakal
Bu arada bende temizlik yaparken çok suratsızlaşırım herkes bir tarafa kaçar, söylenir dururum, çünkü yıllar içinde bıkkınlık getiriyor ama yinede relax relax...
çocuklara selam,öptüm...
canikom yaa,biz neden analşıyoruz bir daha belli oldu işte. ben salon dar uzun diye, evde sehpa bile bırakmadım ki? siz eşyası koyacağım yer bile az. ve onların tozunu ben alıyorum canımçıkıyor diye,ne çok şeyi dağıttım yıllar önce.anısı olanı kutuya kaldırdım. bu sobemde pek az birşey koyacağım yani.
Gamzelim sobelemişti beni de.mucx.özlemişim seni.ama benim hiç yazasım yok.:((
PERİLİM, canım ya niye bozuyon yavruların oyuncaklarını anlamıyorum ki..:)) Ah canım her gün aynı sinir krizlerini geçirmenin kime ne faydası varsa işte. Kendimizi de yesek aynı tas aynı hamam. İşte huy çıkar mı çıkmaz ne edecen bacım.:)
BEYHANCIM, sahiden huylanılmayacak gibi değil ki.. nasıl rahat ediyorlar anlamıyorum zaten.:)
FATMAM ZEHRAM, aha da ben burada sinir krizi geçiriyorum, sen gülüyor musun? Aşkolsun şeker sana.:)
GAMZELİ KIZ, hakikaten o sokak ortası faaliyeti iğrenç ötesi canım ya.. Resim de benim canım kardeşim, Bigbrotherimin marifetli ellerinden çıkmadır.:)
MUTLUCUM, benim içim içimi yiyor, böyle fenalıklar geçiriyorum da millet nasıl böyle ağır aksak yaşamayı beceriyor diye şaşıyorum. Aslında doğrusu onların yaptığıymış biliyor musun.. hayatın temposunu biraz ağırdan almak lazımmış. Lakin huy işte.:)
CİVCİKİM, he valla.. bi de şaşırıyorlar ya, niye sinirlendi yine bu hatun, deli mi ne diye de öyle bakıyorlar ya, al topla ne varsa at camdan aşağıya. Hani yapmadığım şey değil.:) Sadelik en güzeli bacım be.:)
SEVGİLİ DİLEK, çok teşekkür ederim güzel yorumun için. Beğenmene çok mutlu oldum. Ben de sana uğramak istemiştim ama, kapı kilitliydi. Sana göz kırptım.. bir anahtar gönderirsen, seve seve uğrarım ben de.:)
SOFİCİM, çok farkında olarak değil de içimden nasıl geliyorsa öyle yazıyorum. Çok teşekkür ederim, bu güzel sözler için. Beğenmene çok sevindim. Sıkmadan okunabilmek ve derdini anlatabilmek mutluluk verici. Ben de senin yazılarını çok beğeniyorum bu arada. Temiz Türkçe ve tatlı anlatımını.:) Oy nasıl suratlı olunabilir ki değil mi?:)
LOLAM, canım benim.. senin bu dağınık hallerini seviyorum ben. Herkes kendine yakışanı, taşıyabildiğini, ya da kişiliğini yaşarsa güzel. Senin her halin güzel tatlı kuşum.:)
RENKLERCİM, valla öldüm gülmekten. Sonunda çıldırttınız kadını demek.:) Bir gün gelecek benim annem de böyle bir cinnet geçirecek ve evdeki bütün incik cinciği atacak diye umutla bekliyoruz. Biz Çamlıca'nın üç gülü. (Gelinler ve ben) Ama nafile..:)
YAĞMURUMCUM, valla ben de koptum.:)) Canım be bir konuda anlaşmamak olmaz tabi. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için. Ama böyle ferahlık gibisi var mı değil mi? Ayağını bacağını çarptırmadan yürüyebilmek, hatta takla bile atabilmek çok güzel. (He biz deliler takla falan atarız da akşamları) Ben de sizi çok özlemişim yahu.. sanki böyle bir yanım eksik kaldı kaç zamandır. Öpüyorum çok çok..:)
Bak aklıma ne geldi ,Ramazanda iftara arkadaşlara gittik yemek yerken ben ayağa kalkıyorum bir şey alıyorum oturuyorum Sen ne yapıyosum'' dedi arkadaşım oturda ye yemeğini ben de yerleştiriyorum dedim Allah bizim gibi kıpırdak inasanları oturtmasın biz gene sağa sola koşturalım..Sevgiler..Selamlar..
Bu yazında da sinir olduğun şeyler çok ilgimi çekti.. Bir tanesi farklı olsa ya, hayır.. Okudukça tekrar tekrar sinir oldum o durumlara.. Hislerime tercüman olmuşsun :))
Benim de bazı süs eşyalarım baza altındaki kutularda azad edilmeyi beklese de bazılarından vazgeçemiyorum kesinlikle.. Cicik cicik şeyler baktıkça enerji veriyor bana..
renklerin yorumuna kadar yazıyı neşeli okudum, senin her işe yetişen titiz psikopat tavrını accuk sezmiştim onaylandı:)) renklerin yorumundan sonra uyuyan ömer atığım kahkahaya uyandı ve çok pis bakıyor şuanda bana..malum pc onun odasında ya:) ben kaçıyorum şimdilik. mucksss
GÖKHANCIM, öyle sevgi pıtırcığı şeklinde dolaşıyoruz zaten. Bardağın dolu tarafını, işin iyi yönünü görmeye çalışıyoruz. Lakin bazen olmuyor işte..
FERHANCIM, aslan burcuyum ben. Biliyorum ki ben de çok uzun sürmez her türlü deformasyon başlayacak. Hani bünye yatıp dinlenmek, oturup yayılmak istemez mi.. istemiyor demek bizimki..:) Şu sofra muhabbeti bende de aynen arkadaşım. Bir gün bilmem ki, nerede olursa olsun, şöyle kalkmadan bitireyim yemeği. Yalnız değiliz demek..
MİNİK MELECİĞİN ANNESİ, canım çok sağol. Hayat işte.
Değil mi işte, biz hepimiz normal olan şeylere sinirleniyoruz. Yani anormali bunları sinirlenmeden karşılayabilmek. Boşver o cicik şeyler kutularda kalsın. Sonra Yusufcuk azad eder bir ara nasılsa..
MAYONEZİM, kız ballı krebim, ne güzel süslemişin beni.. o attığım incik cincikleri geri bulasım geldi. Renklerin yorumunu okuyunca ben de PC nin ekranına şöyle bir püskürdüm valla. Mucuukkks sana da kocaman.
SANEMCİM, çıkmış sonunda canım. Bazen oluyor bana da..
GAMZELİ GÜZEL, senin bloga giremiyorum. Girdiğimde hemen hata veriyor. Canım benim anlamadım ben sorun nedir.. çok sağol, öpüyorum seni..
DENİZCİM, affet gülüm. Ama kendini köy yerinde, ya da Ada'da, ne bileyim doğal ortamda hissettiriyor bazen insana.:) Aha da iyi yönünden baktık gitti..
nasılsın? Süs eşyaları konusunda ben de sıkıldığımda atabilirim.Sürekli onlara bakım yapmaya zaten vaktim olmadığı için çok fazla barındırmam.
SEvgilerimle..
HACERCİM, sağol canım iyi olmaya çalışıyoruz. Çok şükür. Bizim gibi çalışan hatunlar için vakit nakit tabii. Hani bir de incik cincikle uğraşılmıyor. Sevgiler canım.
BÖRTLENCİMİN ANNESİ, işte o kafayı vurma durumu benim de kaç kere başıma geldi. Yahu kapat işte demi.. gelirim valla memnuniyetle. Hem de sinir küpü yaparız onu. Çoğunluk her zaman daha güçlüdür..
gülsem mi ağlasam mı bilemedim.
hele şu yarım kapaklar konusu...kızımın komidin kapağı bi türlü kapanmıyor.gelip gidip sinirimden tepik suretiyle kapatmaya çalışsamda başaramadım.sürekli kullanılan bi dolapceyiz olmasa inan ablacım capon yapıştırıcısıyla tutturucam.olan o olacak :)
suzem