VE ADAM... VE KADIN... VE YAĞMUR... VE KEDİ...



Sonbaharın turunç renkleri bir bir griye dönerken, iskelede oturmuş İstanbul’un kışa kesilmesini seyrediyorum. Elimde, bir zamanlar az daha büyük göstersin diye başladığım sigaram. Uzaklarda bir vapur feryat ediyor. Başımın üzerinden martılar geçiyor. Yağmur önce usul usul, sonra tutkuyla öpüyor Boğaz’ın solgun, yeşil gözlerini. Kıpır kıpır oluyor yaşlı, hayran olunası kızın kuleye kilitli yüreği. Ancak âşıkların görebileceği bir ışıltı var bu puslu manzarada; görüyorum. Dilimde acemaşiran bir bestenin hüzünlü nameleri…

Bir balıkçı, nasırlı elleriyle ipini çözerken mavi teknesinin, acıyarak yüzüme bakıyor. İhtimal ki “Deli zahir” diyor. “Değilse, bu yağmurda, bu soğukta, ihtiyarın işi ne sabah sabah burada?” Çırılçıplak kalmış ağaçlar gibi titriyorum. Elimdeki yumuşak, kaygan kumaş parçası yüzüme değiyor. Saçlarının kokusu karışıyor iyot ve yosun kokusuna. İnce belli bir bardakta tavşan kanı çay oluyor kızıllığı; ısınıyorum.

Ayaklarımın dibinde bir kedi ağlıyor. Sırılsıklam olmuş, donmuş yavrucak. Kucaklayıp paltomun altına sokuyorum. Minnettar gözlerle bakıyor kırışmış yüzüme. Belli ki kimsesi yok. Şimdi birlikte seni bekliyoruz. “Belki” diyoruz. “Bir umut...” Vapur giderek yaklaşıyor. Mavi tekne gözden kayboluyor. Bu sırada iskelede birer ikişer yolcular birikiyor. Birazdan sahil iyiden iyiye kalabalıklaşacak. Gitmeler gelmelere karışacak. Sen de gelsen. Hiç değilse şu emanetini almaya...

Mevsimlerden gençlik, hava alabildiğine bahar. Kedi ağlamıyor artık. Vapurdan iniyorsun. Beyaz, topuklu pabuçların, incecik bileklerinin altında eziyor sahili. Ilık bir rüzgar havalandırıyor allı-morlu elbisendeki tüm desenleri. Ortalık çiçeğe kesiyor birden. Uçuşuyor menekşe, gül, hanımeli. Her yan mavi, beyaz, hercai… Her yer sen oluyor. Narin boynundaki safir kolyeden de berrak gözlerin… Öyle mağrur ve umursamaz bakıyorsun ki dünyaya. Ben zavallı, genç, aşık… Koşup ellerine sarılmak, haykırmak istiyorum; yapamıyorum. Uçuşuyor haleli kızıl saçların. Buklelerinin kıvrımlarına yüreğimi hapsediyorum.

Ben bir sevdalı bakışa, bir umutlu gülüşe genç ömrünü vermeye hazır, bıyıkları yeni terlemiş mektepli oğlan… Her Cuma, o vapurdan salınarak inmeni bekliyorum. Az daha büyük göstersin diye; elimde sigaram. Sen iskeleden çıkıp babamın dükkanına, tiril tiril esen kumaşlar seçmeye... Ben bir garip gölgeyim peşinde; görmüyorsun. “Çiçeği bolca olsun!” Diyorsun. Çoğunu rüzgara katık edip sahile dökeceksin nasılsa. Sonra, geldiğin esintiyle geri gidiyorsun. Önümden geçerken, yokmuşum gibi, yanmıyormuşum gibi… Her zerrem sana tutkun değilmiş gibi; umursamaz… Dudağının kıyısında haylaz, pembe bir gonca gülümsüyor. Hatırıma saçlarının kokusunu bırakıyorsun. Sen yine gelene kadar avunayım diye belki.

Yıllardan kavak yeli, bahar alabildiğine zalim. Ah o vapur! Bir hain zıpkın saplanıyor bedenime. Gümüş hareleriyle güzel, turuncu bir balık ölüyor. Boğaz kan-revan... Hoyrat bir rüzgar bütün çiçekleri denize döküyor birden. Kanıyor menekşeler. Maviler hızla kızıla dönüyor. Kalbimi bağladığım saçların kadar kızıl… Can yanığı şarkılar söylüyor dilim. Hüzünlü bir acemaşiran ağlıyor.

Ardından uzanıp omzuna dokunan el benim olmalıydı oysa. Yanındaki altın saçlı çocuk bizim oğlumuz… O safir kolyeyi ben takmalıydım gül beyazı boynuna. Ah, sevdiğin ben olmalıydım! Kıskançlık kasıp kavuruyor benliğimi. Bir alev topu olmuş, yakıyor ha yakıyor. Çelimsiz bedenim kaskatı şimdi. Eline bir başka el uzanıyor. Öfkem, acıma karışıp parmaklarımın ucundan sızıyor. Rüzgar üzülüyor halime, kendince bir iyilik yapıyor. Hınzırca önüme düşürüverdiği saç bandını, bir hırsız gibi, gizlice cebime atıyorum. Kimsecikler görmüyor. Yalnızca kedi ve sen... Utanıyorum. Sen ise yine mağrur… Saçlarının kokusunu bırakıyorsun avucuma. Haylaz, pembe gonca, kıvrılıp güle yazmış. Eteğinin ucundan bu kez sarı hüzün çiçekleri dökülürken, ben paramparça olmuş gözlerimle son defa, gidişini(zi) seyrediyorum. Beyaz, topuklu pabuçların yüreğimi eziyor.

Şimdi İstanbul, ömrüm gibi kışa teslim olurken, sonbaharın turunç renkleri bir bir siyaha dönüyor. Koynumda hâlâ titreyen kedicik. İhtiyar ellerim üşüyor. Vapur, kulağımın dibinde tiz bir çığlık koyuveriyor. Yabancı kalabalık telaşta. Gitmeler, gelmelere karışıyor. Kimsesizliğimin koluna girip insan yığınının arasından sıyrılıyorum. Yağmur, yüzlerce yıllık bir aşkın tutkusuyla öpüyor Boğaz’ın solgun, yeşil gözlerini. Ellerimde ipek saç bandın… İyot ve yosun kokusu saçlarının kokusuna karışıyor. Usul usul içime çekiyorum; avutmuyor.

Bu gün Cuma. Yine gelmedin. Haftaya kedi ve ben, bu âşık denizin kıyısında bekleyeceğiz. Söz veriyorum sevgilim, eğer gelirsen; emanetini geri vereceğim. Ve sonra öleceğim.


Atölyemizdeki fotoğraf, nacizane böyle dile geldi benim için. Kabul ediniz.

Yorumlar

Lalegül dedi ki…
İncegülüm,
alışmıştım senin dalgacı yazılarına..Bugün o saç bandını bir kelepçe gibi kullanıp kalbinden kalbimize taktın..
Lalegül dedi ki…
Ve iNcegül'üm,
çok zor o kadının işi bence..Hem dünyada hem ahrette..
Tabiat Ana dedi ki…
incegülüm,
bir benim sayfam açıktı birde seninki yazını okurken dolayısıyla fonda ayla dikmen sevilirken bilmedinmi diye hafif hafif şarkısını söylerken başladım yazını okumaya.Dilerimki mutlu ol sevgilim derken yazında oldukça duygusallaştı sonra yine fonda hafif bir müzikle bitirdim ve tadına doyamadım yazının hikayenin öykünün.İnanılmaz güzel geldi bayıldım...bayıldımm..
meleklerim ve ben dedi ki…
Bunca yıl karşılıksız sevilmeye,hasretle beklenilmeye değen bir kadın mı acaba?...
Hayatta Giderken dedi ki…
Vayyy incegülüm döktürmüşsün yine .))) Bende çok özlemişim yazılarını sindire sindire okudum,şimdi yağmuru gören cam kenarında elimde kahve fincanıyla oturuyor olmalıydım...
cenebaz dedi ki…
FDikrişim, çok iyi geldi bu yazı, ellerine sağlık, çok güzel olmuş.
sufi dedi ki…
Sevgili incegülüm hikayeni okurken dilimde bu şarkıyla ipek saç bandı ellerimde, aşık denizin kenarında, kedicikle bekliyordum.
"gel ey denizin nazlı kızı
nuşi şarab et
çık sahile gel
sinede bir alem-i ab et
mestane bakışlarla
beni mest-u harab et
çık sahile gel
sinede bir alem-i ab et"
yüreğine sağlık gülüm.Sevgiler.
ev perisi;) dedi ki…
Yaw bune beeeeee:(
Dün katuldum ,bugün süzüldüm, eridim ,buharlaştım...

Hayat sevdiklerle güzel vede özel vuslat olmasa dahi;)

Muhabbetle...
o denizin kenarında durmuş bu güzelim hikayeye tanık olmuşum sanki :) yüreğine sağlık cnm yine güzelliğe eşlik ettim sayende...
s. dedi ki…
nerelere gittim bşir bilsen. iskelede bekleyen çocuğun yanından, vapura binen beyaz ayakkabılı o ince hatuna kadar.
ve bir de....

kalemine sağlık, harika olmuş :))
Adsız dedi ki…
Çekilmişken kabuğuma dört gözle bekliyordum bu öyküyü... Gözlerim dolu dolu okudum... İnanılmaz güzel... Çok çok güzel... FZ
Unknown dedi ki…
delisin sen....
PERİLİ KÖŞK dedi ki…
tam Halit Ziya tadında bir yazı olmuş incegülüm,çok dokunaklı ,çok acıtan dizeler bunlar.....
Merhaba İncegül,
yine sayfana geldim şarkını dinlemek için..Yazını okudum bir kez daha..
Kedileri çok seviyorum bende..Kıyamam ben ne kediye, ne o kadını bekleyen kişiye..
Genelde böyle olur..
Kıymet bilinmez çok sevilirken..Sonra içine dert olup o acıyla tüketir kendini kadın..
Bilmiyorum ki, ne yapmalı?
Yazın çok ama çok güzel..
MUHABBETLE KAL..
BUNU SENDEN ÖĞRENDİM İNCEGÜL..BİR ÇOK ŞEY GİBİ..
zuzuların annesi dedi ki…
Yüreğine sağlık, süper olmuş incegülüm...
Hepinize teşekkür ederim canlar, beğenileriniz, yorumlarınız başım, gözüm üstüne.

Ayrıca, bu öykü için bana ilham veren, sabahın körü iskelede oturmuş denizi seyreden amcaya da teşekkürü bir borç bilirim. Belki sadece biraz keşmekeşten uzaklaşıp kafa dinlemek istemişti, tıpkı benim gibi. Lakin ben ona böyle bir öykü yakıştırdım. Bilmem niye?

Hepinizi öpüyorum...
Geveze Kalem dedi ki…
Harikasın! Dur ben sana hemen bir mail atayım.;-)
Adsız dedi ki…
incegül güzel biyazı benim içimden de buçok beyendiyim...küçük şiir geçiyo...
Ey ez furug- ruyet ruşen-çerağ-ıdide
Manend-i çeşm-i mested çeşm-i cihan nedide

Hem çün tü nazenini ser-ta-be-pa letafet

Gıri nişan ne dide ez dünya aferide

Ber kasd-ı hun-i uşşak ebru vü çeşm-i mested
Gah in kemin-güşade gah an keman-keşide

Ez süz-sine her dem dudem be-ser berayed
Çun ud çend-başem der-ateş aramide

Ger ber-lebem nehi lem yabem hayat-ıbaki
An dem ki can-ı şirin başet be-leb reside

Anlamı;
;Görmüyormu sun ki gözlerim, ferah olarak, tam gönül açıklığıyla pırıl pırıl parlamaktadır. Ama bunun nedenini başka bir şeye yüklemeyiniz. Göz nurunun bu kadar aydınlık olması ancak senin parlak yüzünün ay dınlığından yansıyan bir ışıltısı olmasındandır. Hiç aynayı eline alıp da kendi güzelliğine dikkat ettiğin oluyor mu?
Senin mest edici gözlerin gibi gözleri, cihanın gözleri görmemiştir.Kendide olan güzelliği görmekten aciz ise sana ben haber vereyim .Senin gibi baştan ayağa kadar hoş ve narinin dünyanın hiçbir tarafında haber vermediler.Zira Allah tekrar öyle bir vücut daha yaratmadı.Bizim seni seyrederken nasıl etkilendiğimizi sormuyor musun?Biz senin kaşların ve gözlerin karşısında tir tir titremekteyiz.Zzira aşkların kanma ve canına kasıtla, kah senin sarhoş gözün pusu kurmuş ve kah zalim kaşın keman çekmiştir. Gerçi sen bizim böyle üzüntülü üzüntülü ah edişlerimizden ve ağlayarak yakarışlarda bulunmamızdan zevk alıyosun. Ancak cayır cayır yanan yüreyimizin dumanı her an başımızı sarmakta olup, budumanın doğal kokusu için bir öd ağacı gibi nice bir ateşler üzerinde yanıp kalalım.

SENİN AŞKININ DERDİYLE HASTA OLDUM .YATAKLARA DÜŞTÜM. İŞTE ARTIK HAYATIMDAN DA ÜMÜT KALMADI.
EĞER TATLI CANIMIN DUDAKLARIMA KADAR GELMİŞ OLDUĞU ŞU ANDA, SEN DUDAKLARINI DUDAKLARIMIN ÜZERİNE KOYARSAN SONSUZ HAYAT BULURUM. YOKSA BÖYLE KIVRANA KIVRANA CANN VERİR GİDERİMMM...
Adsız dedi ki…
YİNE ÇOK GÜZEL...
TEBRİKLER...


SUZEM
Adsız dedi ki…
merhaba yazılarınızı okuyorum ..

Henüz yenide olsa bir blog yazarı oldum,kısmetse çeşitli yazılarım yayınlanacak linlimi veriyorum eklerseniz seviniriz..

Sevgilerimle..

http://siyahlale-su.blogspot.com/

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR ÇİFT KUŞ KANADIDIR MUTLULUK

SİGARASI YALDIZLI GELİYOR NAZLI NAZLI

AYA BAKTIM SENİ GÖRDÜM SANA BAKTIM AYI GÖRDÜM