KİTAP BEN

Severlerdi beni. Kovmazlardı çoklukla yanlarından. Lakin bu tolerans şımartırdı kimi zaman, işi azıtırdım. O zaman “Hadi bakalım evine” der postalarlardı... İadeli, taahhütlü!
Yine o günlere rast gelir okuma aşkıyla yanıp tutuşmaya başlamam. Harf denen şeylerin eğri büğrü şekiller halinde gözlerimin önünde uçuşması, bu ikircikli, küçük şeyleri anlamlandırmaya çalışmam da tam bu zamanlara denk gelir.
Yalvar, yakar, kavga dövüş komşu ablaların da yardımıyla okumayı sökmemle, okuma manyaklığım start almış oldu böylece. Ne kadar mutluydum. O güne kadar ona buna minnet edip okuttuğum kitaplarımı artık kendim okuyabilecektim. Elime geçen her şeyi okuyabilirdim artık. Hatta okumamam gerekenleri bile!
Kaymaklı dondurmadan, naneli şekerden, kağıt helvadan vazgeçip kitap alırdım harçlıklarımla. Kendime ilk aldığım kitap ‘Pinokyo’ idi. Evimizin hemen karşısında bir kitapevi var idi –ki hala durmakta ve ben oralara gittiğimde hep uğrayıp yad etmekteyim o günleri- Beni her gördüğünde “gel bakalım küçük” derdi. Küçüktüm sahiden de. “Senin için çok güzel masal kitaplarım var.”
İlkokula başlayana kadar onlarca masal kitabı okudum. ‘Pamuk Nine, Küçük Prens ve Bin Bir Gece Masalları’ en fazla belleğimde yer edenler oldu.
İlkokul bittiğinde sanırım Çocuk Klasikleri’nin çoğu da okunup bitmişti. ‘David Copperfield, Seksen Günde Devri Alem, Tom Sawyer. Oz Büyücüsü, Çocuk Kalbi, Peter Pan…’ Her kitapla başka alemlere dalmayı, her yeni kitapta farklı yerlere gitmeyi ve her karakterle yeni bir insan tanımayı seviyordum. Karakterleri kafamda canlandırmak, onları vücutlandırmak, mekanları tasvir edilene ilavelerle hayal etmek en büyük zevkimdi o yıllarda. Televizyon tek kanal, çizgi film dediğin Şeker Kız ile Heidi'den ibaret... Bilgisayar oyunları daha kimsenin aklına bile düşmemişti henüz. Küçücük dünyamı sonsuz bir evren yapmıştı kitaplar. Onlardan vazgeçebileceğimi hiç düşünmedim, hem de hiç.
Ortaokul yıllarım ‘Kemalettin Tuğcu’ nun öksüzlerine gözyaşı dökmekle geçti diyebilirim. Her hafta sonu yeni bir romanla, yeni bir hüzünle haşır neşir olduğumdan mıdır nedir; ortaokul zamanlarımı pek de kayda değer bulmam ömür maratonumda. Okul kütüphanesinin aranan yüzü, ineklemenin en nadide örneklerinden biri olmak dışında bir aktivite olamadı ortaokul arşivimde.
Lise… Evet işte ergenliğin kollarına teslim oluş. Sivilce yok, aşk meşk yok, genel görüntüyle ilgili takıntı yok, kompleks yok… Neşeli, hayta, fazlasıyla sosyal bir genç kız adayı. O halde lise dönemi, hayatımın en güzel etaplarından biri olmayı hak etmiyor mu?
Bu vakitlerde okuma zevkim, Edebiyat Öğretmenimin de fişeklemesiyle farklı bir boyut kazanmış, ‘Yaban’ ile başlayan, ‘İnce Memet’ ile, ‘Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç’ ile sürüp giden bir yolculuğa çıkarmıştı beni. Araya ‘Dante’ yi de sıkıştırmaktan pek korkulu bir zevk almıştım doğrusu.
Yine bu döneme rastlar şiirle olan yakınlaşmamız. ‘Necip Fazıl nere, Nazım Hikmet nere' derseniz, ‘Çileli Memleketim’ derim. Şiirin balını doyasıya süzmeyi öğrenmemde, bu iki zıt görüşün eserlerinden aldığım ilk tadın etkisi çok büyüktür. Sonrasında ‘En Eski Yalnızlığımdın Sen Benim’ ‘Üstüme Varma İstanbul’… Ve isimlerinden etkilenerek aldığım bu iki kitapla başlayan ‘Ümit Yaşar’ hayranlığı.
O yaşlarda kavak yellerinin tatlı esintisiyle sarhoş olmuş gençlerin aksine “aşık oldum, şiir okuyayım, olmadı bir iki tane yazayım” derdinde değildim hiç. Benimki ‘şiirlerle aşk’ değil, ‘şiirlere aşk’ durumuydu bir nevi.
Yine bu zamanlarda başlayan komikçilik ilgisi ‘Muzaffer İzgü’ ile tanışmama vesile olmuş, ‘Dayak Birincisi ve Zıkkımın Kökü’ unutamadığım çağlarımın, unutamadığım anıları olarak hep kalmıştır. ‘Aziz Nesin’ de hayatıma bu vakitlerde dahil olmuş ve hiç çıkmamıştır. Gırgır, Fırt gibi mizah dergilerini saymaz isek, o güne kadar bu türe pek de yüz vermemiş olmaktan hayıflanmama sebeptir bu iki mizah ustası.
Üniversite çağları, ‘Freud’ la açıldı diyebilirim. Sadece tek bir kitabını bile ittire kaktıra okuyabildikten sonra, bir daha hiç görüşmemeye karar verdim kendisiyle. Beni affetsin! Lakin keyif vermedikçe, okuduğunu da anlayamaz ki insan. Bir de ‘Suç ve Ceza’ sıkmıştır canımı nedense. Onun haricinde hep zevk almışımdır okuduğumdan.
Yine bu dönem, ‘Rus Klasikleri’ ne abone olmuş, ‘Don Hikayeleri’ni iki kez üst üste okumuş, ‘Mavi Bozkır’ la ‘Şolohov’ u bir kez daha sevmiştim. ‘Dostoyevski’ ve ‘Tolstoy’ un bir çok eserini de aynı hazla okumuştum. Bunların haricinde ‘Knut Hamson’ akıcı anlatımıyla, seçtiği konular ve onu işleyişiyle en sevdiğim yazarlar arasına o yıllarda girmiştir. ‘Açlık’ ve ‘Toprak Yeşerince’ mutlaka okunması gereken, hatta –kime verdiğini hatırlayabilirsen- tekrar tekrar okunması gereken iki kitaptır diye düşünüyorum. Bir de Steinbeck var tabii. ‘Fareler ve İnsanlar’ ‘Cennet Çayırları’ en sevdiğim kitaplarıdır.
Yabancı yazarları okuyup sevdiğim doğrudur. Lakin aynı dili konuştuğum, aynı tarihi paylaştığım yazarları okumayı daha fazla seviyorum galiba. Ya da birbirimizi daha iyi anlıyoruz da ondan belki. Buna rağmen ‘Sana Gül Bahçesi Vaat Etmedim’ i okuduktan sonra ‘Greenberg’ e de ayrı bir yakınlık duyar oldum nedense.
Baş ucu kitabımı sorarsanız; her daim ‘Çalıkuşu’ derim. İçimdeki ‘Feride’ rahat durmuyor ki! Tekrar tekrar ve yine yeniden, hep ‘Çalıkuşu’ olmak istiyor. Hatta bazen ‘Çalıkuşu’ kalmak…
Araya çekirdek, çerez niyetine bir sürü kitap sıkıştırmış olsam da, klasiklerden aldığım tadı güncel kitaplardan alamadım hiç. Zaten artık eskisi kadar zaman da ayıramıyorum maalesef. Belki de bundan.
Bir de yavrulayınca kadın kişisi, yeniden kitaplar yazıyor ya hayata dair; bunun için pek de vakit bulamıyor başka kitaplara. Yine de çalıntı zamanlarda, dar vakitlerde, eski dostlarla kaçamak tadında özlem gidermiyor değilim elbette. Okumadan nasıl yaşanır bilemedim ki hiç.
Şu sıra, ‘Bedri Rahmi’nin ‘Delifişek’i elimde. ‘Diriliş’ ve ‘Unutmak’ aklımda, çokça okuduğum günler gönlümde öylece yaşayıp gidiyorum işte…
Bu güzel sobe için Sevgili Yaşamın Kıyısında’ya teşekkürü bir borç biliyor, umarım sobenin gereğini yerine getirebilmişimdir; zira pek bir açıklama yok idi diyor ve pası, bu aralar birazcık tembellik eden canım arkadaşım Perili Köşk’e atmak istiyorum. Kaleleri doksandan havalandıracak bir gol geleceğinden emin olarak.
Yorumlar
Şimdi de kaçıncı tekrarı olduğunu unuttuğum ama biraz gülmek için bir kere daha başladığım "Zıkkımın Kökü" var elimde...
Sevgiler.
yazmak ;suyun bardağın doluma ulşatıktan sonra yere saçılan damlalarymış .okumakla doldurduğumuz bardaklar taşma aşamasına geldiğinde yazı olarak vuruyor kendini dışarıya (: ilk duyduğumda çok beğenmiştim bu benzetmeyi burayada uygun gördüm kendi çapımda :P
bu yazın bile şuan gündemdeki on onbeş köşe yazarını tek geçer .
pehhh
sobe yazımın taslağı hazır ama bir kaç eksik olduğundan yayınlayamamıştım,yazını okuyunca benzerlikler çok hoşuma gitti:)
en hassas noktaya dokundun yine.."Çalıkuşu olmak, ve öyle kalmak"..Evet inanmıyacaksın ama o kitapların hepsini aşağı yukarı verdiğin sırayla okudum..
Bir arkadaşım vardı..Loğusa yatağında bile kitap okumuştu da..Hastane ahalisi şaşırıp kalmıştı..
Bu bir alışakanlık..
Çok iyi bir alışkanlık ama..
Sevgiyle kal..
nimet
Ve sanırım sen beni şaşırtmaya devam edeceksin. İnsanları yazılarıyla tanıyabildiğimi iddia edip duruyorum ama sende bu sökmedi.:)
Bu arada mail adresine ihtiyacım var, iletebilirsen memnun olurum.
Sevgiler...
Dilekim, Zıkkımın Kökü için bu ara benim yavruyu zorluyorum. Hiç okumayana bile sevdirir okumayı bu kitap. Kaç kere okunsa bıkılmayacaklardan elbet. Sana bol gülüşlü bir okuma keyfi dilerim canım. Sevgiyle...:)
Çınarım, hemen çıkar çantandan okumaya başla o halde. Teşekkür ederim canım. Ben de kendi geçmişime ufaktan bir yol aldım diyebilirim bu yazıyı yazarken.:)
Mutlum, o günlerde her şey daha bir başka güzeldi değil mi? Ben masallardan, yeniden o tadı almayı ne çok isterdim.:)
Sananekibananesanım, oy oy çok teşekkür ederim ince iltifatlarına. Ben de bu sözü çok sevdim şimdi. Lakin gerçekten iyi yazabilmek için zannederim daha kırk fırın ekmek yemem lazım. Amanin köşe yazarları duymasın bu dediğini. Gücenirler valla.:)
Tabiatım, ben benzerlikler olmasına hiç şaşırmadım desem. Senin yazını okuyunca eminim benim de çok hoşuma gidecektir.:)
Cemilem, neymiş sır? Söyle bak merak ederim şimdi. Canımsın.:)
Sevgili Nar Çiçeği, Çalıkuşu kalabilmek için çokça ağaç ve doruklara tırmanmak için cesaret lazım. Zannederim zor. Ne kadar güzel arkadaşın hastanede bile okumuş. Dediğin gibi alışkanlık ve sanırım yaşam biçimi haline geliyor bir süre sonra. Teşekkür ederim. Sevgiyle...:)
Nimetim, çok sevmiştim Tom'u ben de. Lakin şu an tam da hatırlayamıyorum. Sanırım beynim eskisi kadar tutamıyor bilgileri. İhtiyarlık yani. Valla bravo diyorum sana.:)
Umarcığım, evet doğru söylüyorsun. Ne olacak kardeşim okuyup da. Sadaynan iki göbecik atmak dururkene.:)
Fezem, yok yok sen ne yapmışsan doğru ve güzel yapmışsın gülüm benim. Kitap kurdu olmak kiiim biz kim?:)
Sevgili Geveze Kalem, kanımca sen iyi bi şey söyledin.:)) (ayvazovski_kaos@hotmail.com ) bu adresteyim. Sevgiyle...:)
Boncukçum, teşekkür ederim canım yahu. Yetenek ancak ucundan değmiştir bize.:)
aplam senin 40 fırın ekmek yimen lazımsa benim kaç fırın ekmek yemem lazım acaba du bi gidip hesap makinesiyle hesaplıyım :P :)))
Benimde en son okuduğum kitap Çocuğunuza bağırmadan çağırmadan dövmeden saygıyı öğretme ye benzer (bak isminide umuttum kitabın) bir kitaptı :)
şimdiyse kitap okumak eziyet bana, elime her aldığıma berkay atlıyor büyüsede bende tekrar başlasam okumaya:)
ağlamak istiyorum...
evet, kitaplar çok önemliydi hayatımızda..Hala da öyle..
Bazan sadece bu merakımın beni olduğum yere taşıdığına inanıyorum açıkçası...Ama çocukların içine nasıl konur bilmiyorum..
ONLARIN DÜNYASI FAZLA ELEKTRONİK..
Sevgiyle kal..
operim cikcik seni hayatim.
Geç olduğu içinde özür dilerim. Yazıya bayıldım sanki benim yarım bıraktığım tamamlanmış gibi,ne kadar sayamadıklarım varsa hepsi burada. ellerine sağlık çok çok güzel bir kitap dostluğu ve yazısı
Sevgilerimle...
ben de çoook severim çalıkuşunu...
eskiden çok okurdum, ben okuma alışkanlığını kaybetmiş biriyim artık :(( film izlemekten vazgeçebilirsem başlıcam :)
dikkatli bakılınca görülür herşey..
Keşke şimdi ki tüm çocuklarda yavaş yavaş kitap okuma alışkanlığı kazansalar.
Sevgiyle kal canım. Öptüm kocaman.
kitap okumak güzel ama seni okumakda öyle..Hatta şarkını dinlemekte..
Börtlekim, okuduk zamanında. Şimdi de anılarıyla yaşıyoruz. Zaten bir sürü çok da işe yaramayan çocuk gelişimi kitabı var artık hepimizin evinde değil mi?:)
Figenim, he canım öyle oldu birazcık.:) Ben hiç beyaz dizi okumadım. Benim aşkla meşkle hiiç işim olmadı zaten. Biraz küt müydüm ne?:)
Çınarım, valla harika olurdu. Mesai bitimini bekleyeceğiz mecburen.:)
Yaseminim, azıcık daha büyüsünler hele -gerçi o zaman da başka başka ilgi istiyorlar- inşallah okursun rahat rahat. Ağlamaaa..:)
Denizim, senin dilinden süzülen balı ne etmeli bilmem ki. Çok teşekkür ederim arkadaşım. İnce ve zaarifsin. Dönsene artııık.:)
Denizciğinanası, iyi de niye bizim çocuklarımız bizi bezdirmiyor. Haydi bırakın leyn kitapları elinizden diye haykırtmıyor ki?:)
Lalegülüm, maalesef ne kadar uğraşırsan uğraş çok zor yavrulara bunu aşılamak. Dediğin gibi teknolojinin gözü kör olsun.:)
Kuğum, benzerlikler olmasına hiiç şaşırmadım ki. Hele Çalıkuşu...:) Kitap kurdum benim, arada senin bir iki tavsiyeni de yerine getirmişliğim var yani. Ben de öperim şeker yanaklarından:)
Tubikkom, ne kadar güzel. Umarım bu güzel alışkanlığın hiç kaybolmaz. Evet evet bu sobe iyi oldu. Hafta sonu yine bir sürü kitapla döndüm eve. Du bakalım ne zaman okunacak.:)
Sevgili Yaşamın Kıyısında, ne demek özür. Bu güzel konuyu bana pasladığınız için çok teşekkür ederim. Ayrıca güzel sözleriniz için de. Bak utandım şimdi. Tekrar teşekkürler. Sevgiyle...:)
Lolam lolam, at DVD'yi evden.:) Ben bazen gerçekten düşünmüyor değilim. Bilgisayar vırt zırt, ne kadar teknoloci var ise hem de.:)
Sevgili Beyaz Gelincik, hoşgeldin o zaman. Utandırıyorsun bak beni.:)
Aymenim, döndün mü sen? Öyle mi diyorsun yani. Teşekkür ederim canım.:)
İsimsiz arkadaşım, ne kadar doğru bir söz.:)
Muhabbetim, oh maşallah yahu. Yazlıkta da bir başka güzel olur okuması ama, şöyle sakin sakin, doğayla baş başa. Çocukların alışkanlık kazanmasında siz öğretmenlerin çok büyük etkisi olduğunu düşünüyorum ben. Benim oğlum öğretmeni söyleyince kitabını bırakmıyor elinden. Biz söyleyince hiiç oralı değil mesela. Öperim ben de seni.:)
Sevgili Nar Çiçeği, ne kadar naziksin. Ne güzel sözler bunlar. Teşekkür ederim.:)
En çok sevdiğim şeylerin başında gelir kitap okumak,saatlerce bıkmadan usanmadan okurum hele bazen okumak diil adeta yaşarım ...
ÇALIKUŞU döndürüp döndürüp okuduğum defalarca okuduğum her satırını belki de ezberlediğim tek kitap,Çalıkuşu olabilsek ah keşke :))