OĞULA MEKTUBUMDUR
Bizim bir Atölyemiz var artık. Öykü Atölyesi. Bilmeyen, bilmek isteyen, katılmak isteyen, ya da sadece okumak isteyen dostlara kapısı açıktır. Fotoğrafların dili olmak ise, yeni çalışmalarımızdan sadece biridir. Fotoğraf, Selahattin Sönmez'e ait. (Turkish Daily News) basın fotoğrafları, serbest fotoğraf dalında 1.'lik almış ve bunu gerçekten hak etmiş bir hayat karesi. Aşağıdaki de bendenizin bu fotoğrafa bakınca yüreğine yansıyanlardır.
Oğul! Can Oğul!
Ne çok vakit geçmiş ben güneşin doğuşunu bir sahilde seyreylemeyeli. Ve ne çok güneş doğmuş, uykusuz gecelerin sonunda sıza kalıp göremediğim. İnsan günleri, yılları saymayı da bırakıyor bir zaman sonra. Çentik atmaktan vazgeçeli de çok oldu. Ne sabır kafi geliyor buna, ne de koğuşun rutubetli duvarları.
Osman ilk mektebe henüz başlamıştı, Hasan da kırklı bebeydi ben özgürlüğümü demir kapının önüne bıraktığımda. Şimdi şu tepede nöbetimizi tutan asker kadar olmuştur Osman’ım. Torun tombalak koca adam olmuş da, biz adam olamamışız daha oğul.
Burası bir garip yer, bir garip haldir bilemezsin. Rabbim bildirmesin!
Saçlarım beyazladı iyiden iyiye. ‘Baba sen hiç yaşlanmayacak mısın’ derdin ya bana. Yaşlandım. Yüreği ihtiyar ediyor bu soğuk demirler, bu taş duvarlar.
Sahi ne zaman geliyorsun oğul? En son mektubun geleli de epeyce oldu. Meraktayım. Gelin kızım nasıl, yavrularım nasıl hiç haber alamadım. Osman’ım kazandı mı fakülteyi? Okusun o. Okuyan adam hatayı da az yapar. Cehalet kötü şeydir.
Gelinimin getirdiği menekşeyi penceremin önüne koydum. Bir sürü çiçek verdi pembeli, beyazlı. Sularken onlarla iki sohbet ediyorum. Sizi anlatıyorum onlara. Hasretimi. Lakin son günlerde pek solgun göründüler gözüme. Bu hasretlik menekşeleri bile soldurmuşken, düşün bu babanın halini.
Sen şu parmaklıkların ardından dağ gibi göründün müydü, bu yaşlı babanın kalbi nasıl bir kuş olup uçuyor bilemezsin. Hele yanında kuzularım varsa, değmeyin eksikli keyfime. Tek ki, doya doya koklayamamak koymakta bana. Ötesi geçmiş ola zaten.
Bazen sabahları bir demli çay kokusunda sızlatıyorsunuz burnumun direğini. Bir kahvaltı sofrasında. Sen en fazla zeytini severdin. En çok da zeytin yerdin. Nasıl da iştahla. Ben artık zeytin yemekten de vazgeçtim…
Körpecik delikanlıydın. Çocuktun daha. Bir başına bıraktım seni omuzlarında koca bir dünya. Ama sen gururum oldun. Mahpus Ahmet’in oğlu bak nasıl adam oldu diyor herkes senin için. Bir de evlenip yuva kurdun.
Ben hiç yanında olamadım. Kartal olup geremedim kanatlarımı üstüne. Oysa söz vermiştim. Kendime de, sana da verdiğim sözü tutamadım.
A oğul, af çıkacak diyorlar gene. Burada bu haberler pek tez yayılıyor. Lakin benim hiç umudum yoktur. Gayrı ben sağ çıkmam bu kapıdan. Sen affet beni yeter.
Burada mahpusun sevinci mektuptur, bir haber, bir selamdır en çok. En fazla da mektupsuzluk koyar bu hasretlik sürgününde adama. Bir kuru selamını esirgeme bu yaşlı, garip atandan?
Gelin kızıma, kuzularıma selam ederim. Sıkıca sarılıp öperim hepinizi.
Baban…
Ne çok vakit geçmiş ben güneşin doğuşunu bir sahilde seyreylemeyeli. Ve ne çok güneş doğmuş, uykusuz gecelerin sonunda sıza kalıp göremediğim. İnsan günleri, yılları saymayı da bırakıyor bir zaman sonra. Çentik atmaktan vazgeçeli de çok oldu. Ne sabır kafi geliyor buna, ne de koğuşun rutubetli duvarları.
Osman ilk mektebe henüz başlamıştı, Hasan da kırklı bebeydi ben özgürlüğümü demir kapının önüne bıraktığımda. Şimdi şu tepede nöbetimizi tutan asker kadar olmuştur Osman’ım. Torun tombalak koca adam olmuş da, biz adam olamamışız daha oğul.
Burası bir garip yer, bir garip haldir bilemezsin. Rabbim bildirmesin!
Saçlarım beyazladı iyiden iyiye. ‘Baba sen hiç yaşlanmayacak mısın’ derdin ya bana. Yaşlandım. Yüreği ihtiyar ediyor bu soğuk demirler, bu taş duvarlar.
Sahi ne zaman geliyorsun oğul? En son mektubun geleli de epeyce oldu. Meraktayım. Gelin kızım nasıl, yavrularım nasıl hiç haber alamadım. Osman’ım kazandı mı fakülteyi? Okusun o. Okuyan adam hatayı da az yapar. Cehalet kötü şeydir.
Gelinimin getirdiği menekşeyi penceremin önüne koydum. Bir sürü çiçek verdi pembeli, beyazlı. Sularken onlarla iki sohbet ediyorum. Sizi anlatıyorum onlara. Hasretimi. Lakin son günlerde pek solgun göründüler gözüme. Bu hasretlik menekşeleri bile soldurmuşken, düşün bu babanın halini.
Sen şu parmaklıkların ardından dağ gibi göründün müydü, bu yaşlı babanın kalbi nasıl bir kuş olup uçuyor bilemezsin. Hele yanında kuzularım varsa, değmeyin eksikli keyfime. Tek ki, doya doya koklayamamak koymakta bana. Ötesi geçmiş ola zaten.
Bazen sabahları bir demli çay kokusunda sızlatıyorsunuz burnumun direğini. Bir kahvaltı sofrasında. Sen en fazla zeytini severdin. En çok da zeytin yerdin. Nasıl da iştahla. Ben artık zeytin yemekten de vazgeçtim…
Körpecik delikanlıydın. Çocuktun daha. Bir başına bıraktım seni omuzlarında koca bir dünya. Ama sen gururum oldun. Mahpus Ahmet’in oğlu bak nasıl adam oldu diyor herkes senin için. Bir de evlenip yuva kurdun.
Ben hiç yanında olamadım. Kartal olup geremedim kanatlarımı üstüne. Oysa söz vermiştim. Kendime de, sana da verdiğim sözü tutamadım.
A oğul, af çıkacak diyorlar gene. Burada bu haberler pek tez yayılıyor. Lakin benim hiç umudum yoktur. Gayrı ben sağ çıkmam bu kapıdan. Sen affet beni yeter.
Burada mahpusun sevinci mektuptur, bir haber, bir selamdır en çok. En fazla da mektupsuzluk koyar bu hasretlik sürgününde adama. Bir kuru selamını esirgeme bu yaşlı, garip atandan?
Gelin kızıma, kuzularıma selam ederim. Sıkıca sarılıp öperim hepinizi.
Baban…
Yorumlar
sanki karşımda, duruyogibi hissettim...
açıkcası ben özgürlüyüme düşkünüm bütün herkes gibi...
ve dört duvar içerisine düşmek bi kuşgibi kafese kapatılmak çok üzücü bişey:(((
Elini ayagını yaşamdan çekmek ve orda mevsimleri, ayları, saymak... özgürlügün gerigelmesi için gün saymak ve dahası bayramları seyranları orda aylenden ayrı geçirmek sora onları özlemek aylen den ve hayattan sürgün edilmekbütün özgürlüyünün elinden alınması buna kalp dayanırmı orda içerde yatan bütün herkese sabır diliyorum...
Herhalde bir mapusta, bir de askerlikte beklenir en çok mektup. En acısı da beklentinin boşa çıkmasıdır.
Eline sağlık.
SEVGİ İLE KAL
iç yaralıyıcı birde senin bu yazın aah ah.
Ellerine sağlık,
Sevgiler...
Her duyguyu bu kadar dolu dolu ve bir o kadar da net ifade edebilmen hosuma gidiyor Incegul.
Gonlune, eline saglik.
diyecek sözüm yok....
kalemin bol olsun....
not :virüs uyarısı ben açıncada çıktı :(
Sevgili Kardelen, hakikaten içeride olmak ne kadar zordur kim bilir. Denizi, güneşi, çimeni doyasıya görememek. En acısı da sevdiklerinden ayrı kalmak. Dileklerine dualarına katılıyorum.
Sevgili Geveze Kalem, bu dileğine canı gönülden katılıyorum ben de. Nasıl boynu bükülüyordur değil mi mektubu gelmeyince. Teşekkür ederim.
Sevgili Tutsak, merhabalar.:) Çok teşekkür ederim bu güzel yorumun için. Sevgiyle...
Sevgili Umar, teşekkür ederim. Unuttuğumuz ne çok insani değer var aslında düşününce. Ben çocukken bayramlarda dedeme hep kart atardım mesela. Oysa dedemler bir sokak ötemizde otururlardı. O yazılı kağıt parçasının değerini, dedemin gözlerindeki yaşları görünce anlardım. Ya da o zamanlar tam da anlayamazdım da şimdi anlamaya başladım. Tekrar teşekkür ederim güzel yorumun için.
Sevgili Özlem, niye göremedin ki acep. Çok teşekkür ederim canım benim.
Sevgili Nur Ablam, fotoğraf gerçekten iç kanatıyor ama. El ele verdik hepimiz değil mi? Ne kadar hoş bir söylem oldu bu şimdi. El ele vermek güzeldir be ablam. Teşekkür ederim. Benden de kucak kucak sevgiler.
Sevgili Sanem, ne kadar ihtiyaçları olduğunu bir düşünsene. Günler, geceler süren bir boşluk, bir yalnızlık ve hiçlik duygusu. Bir şeyin parçası olmaya duyulan özlem. Böyle çok yazışan insan olduğunu duymuştum. Çok teşekkür ederim güzel yorumuna. Kocaman sevgilerimle..
Sevgili Bendeniz, ah benim duygusal, narin papatyam. Hayat acı ve herkese adil davranmıyor işte bazen. Canımsın...
Sevgili Perilim, sağol canım arkadaşım. Aslında sen de olsan ya. Bir ucundan tutsan ya. Ne güzel olurdu. Senin kaleminden okumak da ayrı güzel olurdu. Canım ya... ben birşey göremedim de, ne yapmak lazım bu virüs için. Valla bilmiyorum bacım ya. Ben teknolocik özürlüyüm biliyorsun.
her koşulda evladını koruyan,iyi dileklerini esirgemeyen ve sadece özlemini dile getiren nasıl güzel bir mektup bu böyle.Nasılda ağlatıyorsun beni şimdi içli içli...ellerine sağlık
nasıl yani ya . nasıl hissettin bu kadar derinden bir mahkumun hissedebileceklerini .valla utanmasam incegül ablamda bi ara girip çıktı zaar diyeceğim tövbe tövbe .oscarlık hikaye bence bu ne diyim söz bulamıyorum inan.bloğun köşesine biyerine nazar boncuğu gifleri neyim koy bari :D başkasını bilmemde bu gidişle benimki deyecek :P
yüreğine sağlık arkadaşım...
zor olsa gerek.Kader kurbanları iyi
bilir,biz ise dinlediklerimizle
yetiniriz.Yine de ateş düştüğü yeri
yakar.İyi hafta sonları dilerim.
Nur Aksoy
yazin süperdi canim soluksuz okudum si siralar pek vaktim yok dönünce uzun uzun yazacam kocaman öptük seni bilesin :)
Dilerim kimse özgürlüğünden olmasın..Yüreğine sağlık.
ANNELER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN
çok güzel bi resim, yazı da çok etkileyiciydi
tşkler incegül ;)
yani ben sana ne diyeyim ki incegülüm..sustum..
Sananekibananesanım, yaaa ona göre işte. Zamanında epeyce yatmıştım.:) Teşekkür ederim canım benim. Asıl sana nazar değmesin, bize artıkın ne nazarı değecek?
Cemilem, canımsın. Sağol benim güzel yürekli arkadaşım.
Sevgili Nur, çok doğru. En iyi o kahrı çeken bilir değil mi? Biz ancak tahmin edebiliriz.
Hayallerimin perisi, ben de seni ve Zilanımı kocaman öpüyorum. Anneler günün kutlu olsun güzelim. Ne mutlu oldum biliyor musun şimdi. Görüşürüz gülüm. Özletme çok kendini.
Çınarım, çok teşekkür ederim canım. Evet özgürlüğünü kaybetmek çok zor bir durum olsa gerek değil mi. Çok sağol.
Rümeysaların güzeli, çok teşekkür ederim. Senin de anneler günün kutlu olsun canım.
Yaseminim, ben teşekkür ederim güzelim.
Elçinim, ben açınca da çıkmıyor gülüm. Du bakalım. Anlarız yakında.:) Canımsın ya..
Renklerim, ya ne kadar özlettin kendini. Umarım her şey yoluna girer ve sen de o eğlenceli güzel yazılarını yazarsın canım benim. Güle güle git, gel canım. Sağlıkla inşallah. Ben de çok öptüm. Anneler günün kutlu olsun.
ama yazıların ayrı bir güzel. eline sağlık.
yazın yüreğime çok dokundu yine..Fotoğraf neden sanat, o da belli oluyor..
Hayat öyle garip ki, kimse yarın başına ne geleceğini bilmiyor..Ama asıl olan o babanın hayatta olması..Eminim evladı için bu yeterlidir ve babasının hayır duasını hep hissediyordur..VE onun koruyucu kanatlarını...
Yüreğine sağlık..
Böyle konuların sohbeti olduğunda hep söylerim(çocuklarımı ağlatanı bile öldürebilirim diye..)
Eğer evli kalsaydım,Şu anda parmaklıkların arasından sesleniyor olurdum desem anlar mısın?
Mektup yazmayı ve okumayı çok severim ..öyle güzel yazmışsın ki incegülüm,beni aldın götürdün hapse attın..Mektup yazan ben oldum..
Öldürme düşüncesi ne kötü değil mi?Cahil insan düşünür bunu..Ve benim o yanımı ortaya çıkardın...
Özetlemişsin aslında;
"Okuyan adam hatayı da az yapar. Cehalet kötü şeydir"
Sevgilerimle,
TüTü