İNCEGÜL TATİLDE / PART BİR (DOST BAŞA DÜŞMAN AYAĞA)
Evet günlükçüm. O çok istediğim tatil geldi çattı ve de bitti bile. Bu gün itibarıyla kürkçü dükkanına dönmüş bulunuyorum. Nasıl mı geçti tatilim? Tam bir İncegül klasiği bittabi. Şimdi sana bölümler halinde, pehlivan tefrikası şeklinde anlatayım canım benim.
Birinci Day: 16 Ağustos
Koca kişisi işe gitmiş. Çocuklar uyumakta. Haydi al eline kahveni. Geç televizyonun karşısına da keyif yap biraz. Madem erken kalktın. Ama ama.. ya camlar. Bu gün camların silinmesi gerekli. Boşver yahu sonra silersin. Olmaz ben bugün için düşünmüştüm. İyi be ne halin varsa gör. Seninle mi uğraşıcam. (İç sesim baskı yapıyor da azıcık.)
Camlar.. yerler.. kahvaltı falan filan derken öğlen olmuş. Akşama kına gecesi var. Elbise hazır. Lakin altına siyah terlik lazım. Elbise siyah değil. Zaten benim hiçbir kıyafetim siyah değil. İşte bu nedenledir ki bir tane yazlık siyah ayakkabım var ve ne yazık ki onun da topuğu yok. Dümdüz. E bende de boy yok. Madem siyah terlik lazım, gidip alalım değil mi? Hem de evde bulunan ve neden alındığı hakkında hiçbir fikrim olmayan yedi adet siyah çantaya arkadaşlık eder.
Vakit dar olduğundan öncelikle çevredeki mağazaları gezmek lazım diye düşünerek çıktım caddeye. Gördüğüm ilk dükkana daldım. Gayet açık ve net ve de aydınlatıcı bir cümle kurdum ki, insanlar ne istediğimi bilsin. Arayıp tarama olmasın. Varsa modeli çıkartsın, yoksa ben başka bir mağazaya doğru hızla yol alayım.
“Beyefendi iyi günleeer. Ben, bir ve ya iki bantlı, yalnız bantlar ince olacak, ince topuklu, siyah, şık bir terlik istiyorum.”
Adam bunun üzerine, otuz saniye düşündükten sonra, orada dinelmekte olan kıza seslendi. “Kızım şu bizim abiye modeli getir bakalım.”
Kızceyiz elinde siyah süetten, ön tarafı yaklaşık bir metre uzunluğunda,taşlı bir ayakkabıyla çıkageldi. Benim gözler faltaşı. İyi de ben bunu giymem ki. Hayır istesem de giyemem. Bir kere ayaklarım taraklı rahatsız olurum. Sonra küçük tefeğim, ayaklarım her tarafımdan büyük görünür. Daha da önemlisi benim kalemim değil.
“İyi de beyefendi, ben ne istediğimi aççık seçik ifade etmiştim sanırsam. Bu ayakkabı, benim istediğim şeyin üçüncü göbek kuzeni bile değil ki.”
Adam bir de sırıtarak: “Hanfendüü, hele bir giy. Bak bayılacan buna.”
“Ya giymiycem ya. Hem rahat edemem ben bununla.”
“Çorapla giy çorapla. Rahat olur çorapla.”
Ulan beyefendi, ben kışın bile çorap giymem. Bu yüzden de habire N.Sultan’dan fırça yerim. Yazın bu en yapış yapış gününde, kırk beş derece sıcakta, hangi çılgın bana çorap giydirebilir ki? Şaşarım.
“Beyefendi, istemiyorum ben bunu. Hem çorap giymiycem.”
“Getir kızım aplana bir çorap. Bir de öyle denesin.”
Fesüphanallaaaaahhh… şaka mısın be adam. Kamera nerde? Ben bi el sallayıp kaçayım. İşim gücüm var yahu.
Kızceyiz bu seferde, elinde mora yakın renkte, kalın bir naylon çorapla gelir.
“Bakın beyefendi, çok mersi ama, almıycam ben bunu. Hadi eyvallah” deyip, yıldırım hızıyla olay mahallini terk ettim.
Sonraki mağazadaki beyefendiye de aynı açıklayıcı cümleyi salladıktan sonra, adamın ne hikmet yumurtlayacağını, bana ne menem bir şey takdim edeceğini beklemeye başladım. İlkinden antrenmanlıyım, şaşırmam nasılsa diyordum ki, yanıldığımı anladım. Elinde sallayarak getirdiği ayakkabıya epeyce bir süre bakakalmışım. Aynen ve hiçbir ilave yapmadan tasvir edeyim.
Rengi, civciv sarısı ila b.k sarısı arasında bir yerlerde dolanıyor. Son derece kalın üç adet bantı var ve bu bantların üzerinde beyaz pullar var. Kalın topuklu ve de bilekten bağlı.
“Siyah, ince bant, ince topuk ve şık demiştim ya ben hani.”
“Hanfendi siyah giyecekseniz, altına bu süpper olur.”
Yok ya.. bu dediğine kendin inanmışsın anlaşılan. Senin için yapabileceğim bir şey yok benim. Allah şifa versin. “Şu aşağıdaki mağazatörle akrabalığınız var mıydı sizin?”
“Hı??????????????”
Birkaç başarısız ayakkabı mağazası gezintisi yaptıktan ve aynı cümleyi on kere tekrar ettikten sonra gördüm onu. Vuruldum, bayıldım. O benim olmalı. Siyah değil ama, elbiseme cuk oturan bir renk. Hemen daldım içeriye. Şu vitrindeki güzel kuşun otuz yedisini rica edeyim ben Sonra da alıp çıkayım.
Ama ama o da ne? Yooo olamaz. Benim beş adet ayak parmağım var. Üç tanesi dışarıda kalır böyle yaparsan. “Şeyy ben bunun bir büyüğünü alayım o zaman.”
Nayırrr.. nolamazzz.. seni ilk gördüğümde vurulmuştum. Ama sen ısrarla benim o zavallı üç parmağımı dışarıda bırakıyorsun. Birden kendimi şu meşhur masaldaki üvey aplalardan biri gibi hissediyorum. Bu son numara. Büyüğü yok. Ben gidiyorum Elveda.
Bir tane daha beğendim ama, fiyatı o kadar uçuktu ki.. bir gece için değmez dedim.
Artık o kadar yorulmuş ve çökmüştüm ki, arada gezdiğim mağazalardan birinde görmüş olduğum, siyah ve sıradan bir ayakkabıyı almak için geri döndüm. Vakit kalmadı çünkü.
Ve sonra onunla karşılaştım. Nasıl görmemiştim ben bu güvercini. Tam istediğim gibiydi. Havalı, şık ve rahat. Fiyatına ise inanamadım. “Abla numarası kalmadı da ondan uygun.” Dedi tezgahtar kız. “Sadece otuz altı var elimde.”
İşte yine yıkıldım. Otuz altı diyorsun ve beni can evimden vuruyorsun.
Hayır günlük hayır. Ayağıma geçirdiğim anda, kendimi camdan ayakkabısı cuk diye oturmuş külkedisiymişim de, prensimle evlenip saraylarda yaşayacakmışım gibi mutlu hissettim. Bir ayakkabı bu kadar mı tam olur bir kadının ayağına. Yavrum bee.. yürü bee.. kim tutar beni artık.
Neyse efem uzatmayalım. Koştura koştura eve gelinir. Elbise, saç baş, makyaj on dakikada tamamlanarak, bu alanda bir rekora imza atılır. Veee baloya ay pardon ya.. kınaya gidilir.
Günün Vukuatı:Gelinciğin rahatsızlanıp hastaneye gitmesi. İki adet iğne yiyip geri gelmesi. (Heyecandan heyecandan)
Günün Sakarlığı: Cam silerken, kafayı çerçevenin köşesine vurmak suretiyle hafif kanamaya sebebiyet vermek.
Fikrimin İnce Gülü: Bir bakmışsın kötü kalpli üvey ablasın. Bir de bakmışsın Sinderella. Hayat sürprizlerle dolu. Yine de dar vakitte ayakkabı almak zor iş zor.
Hayır günlük hayır. Ayağıma geçirdiğim anda, kendimi camdan ayakkabısı cuk diye oturmuş külkedisiymişim de, prensimle evlenip saraylarda yaşayacakmışım gibi mutlu hissettim. Bir ayakkabı bu kadar mı tam olur bir kadının ayağına. Yavrum bee.. yürü bee.. kim tutar beni artık.
Neyse efem uzatmayalım. Koştura koştura eve gelinir. Elbise, saç baş, makyaj on dakikada tamamlanarak, bu alanda bir rekora imza atılır. Veee baloya ay pardon ya.. kınaya gidilir.
Günün Vukuatı:Gelinciğin rahatsızlanıp hastaneye gitmesi. İki adet iğne yiyip geri gelmesi. (Heyecandan heyecandan)
Günün Sakarlığı: Cam silerken, kafayı çerçevenin köşesine vurmak suretiyle hafif kanamaya sebebiyet vermek.
Fikrimin İnce Gülü: Bir bakmışsın kötü kalpli üvey ablasın. Bir de bakmışsın Sinderella. Hayat sürprizlerle dolu. Yine de dar vakitte ayakkabı almak zor iş zor.
- Bitmez... devam edecek...............
Yorumlar
MUTLUCUM, bak o zaman sen tam Sinderellasın gülüm. Bir gün beraber gezelim ayakkabıcıları.:))
benimde canım koçtaş,tekzen,praktiker gibi yerleri dolaşmak bir çekiyorki bu günlerde sormaaa.:)
bende bendimi cigner asarim ve seniiiiiiiiiiii kocaman operimmmm FIG, delitatlim benim.
Devamini bekliyoruZ!
Bence kamuoyu hazir hazir:P
opuldun
CADICIM, Maxi'yi bana benzeten ilk şahsiyet olarak sana teşekkür ederim. Yavru başkasından diye şüphe edecektim koca kişisinden.:)))
EMRECİM, ayak boyu küçük ve taraklı olunca çok zor oluyor hakikaten. Parmaklar kalıyor dışarıda, büyük olunca da boydan kocaman oluyor. Özel ayakkabı yapan yerler var şekerim ama, o bizi aşar azıcık. Ne yapalım böyle tesadüf bulacaz biz de.:)))
YAĞMURUMCUM, çekebilirsem yayınlarım şeker, ne demek. Benim canım dolaşmak istemiyor aslında. Ben artık bi dur durak bilmek istiyorum canım ya.:)))
DENİZCİM, ben makarna kalmadı, pilav verelim muhabbetini sevmiyorum işte. Zaten gittiğim zaman ne istediğimi biliyorum ki ben. Niye beni zorluyon dimi.. Canım ya o kınada beraber olsaydık keşke. Hakikaten benim de böyle ortamlarda olmaya ihtiyacım varmış. Yandan yandaaaan.:)))
KUĞUCUM, valla aş nereleri aşıyorsan. Gel ben de seni bi kocaman öpeyim canım benim. Getirdiği çorabı görmen lazımdı yalnız. Evlere şenlik.:)))
FATMAM ZEHRAM, kız koca kişisiyle alışveriş mi.. olabiler mi hiç? Benimki zevklidir aslında da, gider mağazadaki en pahalı ne varsa onu beğenir. Pazarlık mazarlık ta bilmez. Yahu ben ona o kadar parayı verip sonra nasıl giymeye kıyarım. Kocalar evde kalsın, biz kendimiz hallederik.:)))
İBRAHİMCİM VE DE ECEMCİM, yaşasın düğüne gidiyorum. Hiç değilse şimdi terlik aramama gerek yok. Canlarım sağolun be yav. Sevgilerle ben de sizi öpüyorum.:)))
İyi hafta sonları canım..
ben dişsiz resmini beklerken oğluşumun....
canım yaa,kıyamam ben ona. birde o selamını gördüm ben onun, benim yerime öp yakışıklımı.
beni bugün İstanbul'a Başakşehir diye bir yere kızlar toplantısına çağırdılar.
ama sıcaktan gözümde büyüdü,gitmediim.
sana yakın mı bu başakşehir????
bu son paragrafın aynısını mayoneze de yazdım.:)
YAĞMURUMCUM, Asker eğlencesi yapıyorlarmış. Torpil patlatmışlar, o da boynuna gelmiş kuzumun. Bayağı bir yeri yanmış. Ya abartma anne dedi gene bana yavrum. İyi şimdi canım. merak edilecek bir şey yok çok şükür. öperim tabii.:)) Yok orası bayağı uzak bize. Benim arkadaşım oturuyor orada. Arabayla 1 saatten fazla sürüyor canikom.:))
Koptum gülmekten.
O gelincige'de cok üzüldüm :D :D
Bayilsanda, ayilsanda o günü yasayacaksin :)))
me hitap eden bir şey var mı diye yoksa sessizce uzarım....konuşarak enerji kaybı yaratmıyorum :)))))
Ay ne keyifli imiş meğer burası incegülcüm(böyle hitap edebilirm dimi, içimden geldi), ben geç kalmışım keşfetmekte ama olsun, mutluyum ben genede;)
Bekliyorum devamını dörrrt gözlee..
FİLİZCİM, yazık canım ya. Öyle ağlayana kadar canın yanarsa bırak gitsin. Bana bakma sen. Sen canının kıymetini bil. Kadın olmak zor be gülüm.:))
KUĞUCUM, canımmm çok sağol.:))
AYŞECİM, nasıl istiyorsan, içinden nasıl geliyorsa öyle hitap edebilirsin canım. Kapı açık, dükan sizin. Ne zaman istersen beklerim.:))
Herşey bir yana sen şu 10 dk'da hazırlanma olayını palancomada öğretsene :):)
Okulu mu var bunun yoksaaaa? :)