ÇİN İŞİ JAPON İŞİ
Son gündem konumuzu biliyorsun günlükçüm. Hani Divaaamız şu güççük Armağan’la evlendiydi ya. Sonra o güççümen bebe buna bir darbe vurdu da, yerle bir etti ya. Bir eli yağda bir eli balda, hiçbir derdi tasası olmayan, tuzunda bir gram nem dahi bulunmayan yurdum insanının tek sıkıntısı budur şimdilerde.
Şimdi ben bunları İbo Şov’da gördüydüm de, şok olduydum. Yok artık dediydim. Hani önce orada bir düğün yaptılar. Nedimesi de bizim Kadırgalı Seda Apla.
Benim bu ülkede İsmail YK’dan bile fazla gıcık olduğum kişiler bir araya toplanmış. Kıllık olsun diye oturdum seyrettim
Önce kafam kadar tek taşını gözümüze gözümüze sokaraktan, yaya yayıla şarkılar söyledi Bülent Abla. Sonra bunun yavuklusu da geldi. Sarmaş dolaş danslar edildi. On beşlik kızlar gibi süzüm süzüm süzülündü.
Seda Apla, almış yanına eski kırığı Pipisini, car car mahalle sohbeti etmekte. Pipisi gülme efektlerini üstlenmiş. Armağan da yazık kurbanlık koyun figürasyonunda.
Hele o pala bıyık İbo’nun halleri neydi öyle. Yahu milletin vekilliğine talip bir adam böyle yerle yeksan olur mu? Adama sormazlar mı sen beni böyle mi temsil edeceksin diye. O gece sormadı hiç kimse. Şak şaka şak şak.. alkış kıyamet.
Sonra sandıkta soran sordu gerçi de. Benim de hayretim tavan yaptı. Aslında adamceyiz, büyük bir fedakarlık örneği gösterip on sekizlik kızlarla bile gezmeyi bırakmıştı ya neyse.
Sonra bunlar gerçekten düğün falan yaptılar. Allah mesut etsin dedik milletçe. Pek bir sevindik. Bu çarpıklığa alkış tuttuk. Verdikleri mutluluk pozlarını boy boy duvarlarımıza astık.
Sonra bizim güççümen damat, boyuna posuna bakmadan, sen kalk, koskocaman!!!! Bülent Apla’ya çifte boynuz taktırt. Olacak şey midir? Elbette olacaktı. Ama bu kadar da çabuk yapılmaz be yavrum. Neyseki olay tatlıya bağlandı da, bu mutlu!!!! yuva dağılmaktan son anda kurtuldu çok şükür. Biz de millet olarak rahat bir nefes aldık. Tatlı tatlı uyumaya devam ettik.
Rezilliğin en son perdesi ahanda budur diye düşünüyorsan, dibin dibi burasıdır, daha aşağısı olabilemez diyorsan, çok yanılıyorsun günlükçüm. Daha neler görüp, neler yaşayacağız kimbilir.
İsmail YK’nın o müstesna şarkısını ilk duyduğumda, Nihat’ın program yaptığını öğrendiğimde, Özcan Seda’yı yerlere yatırdığında, bizim estetik güzeli mankenimiz, rol arkadaşı kadının dudaklarına yapıştığında, Gülben Hanımefendi, evinin kadını hatta yılın annesi ilan edildiğinde, artık budur nihayet, bundan da kötüsü olamaz ya demiştim. Ancak, gördüklerimiz, yaşadıklarımız, gelecekte olacakların teminatıymış maalesef.
Zaten kepazeliğe ceza kesmeyi bırakalı uzun zaman olmuştu. Lakin şimdilerde bunun ödülü olması insanın içine oturuyor. Budur benim derdim. Şimdi bu güççük damat, en iyi yerlerde söyleyip şöhretine şöhret katmayacak mı? Bu rezalet ona şan, şöhret, para, pul olarak geri dönmeyecek mi? Daha öncekiler için öyle olmadı mı? Eğer öyle olmazsa, ben bu ülkeyi hiç tanımıyorum deyip, susarım.
Bu da son perde işte. Şimdilik tabii ki. Bir sonraki kepazeliğe kadar bunu hazmedebilmeyi umalım günlük. Ya da hazmetmeyelim ne bileyim. Artık midem kaldırmıyor bazı şeyleri.
Mide deyince aklıma geldi. Geçen akşam oturmuş mis gibi yemeğimizi yiyoruz. Benim koca yüzüme yüzüme bakaraktan şöyle seslendi:
-Yahu hatun, suşi olsa da yesek.
- (Hönk!! Yesene mis gibi fasulyeni işte, ne suşisi?) Sen suşi mi yiyorsun?- Tokyo’da yemiştim birkaç kere.
- (Al ikinci Hönk!! Adamla görüşemiyoz ya fazla. O arada dünyayı geziyor demek.) Anaa sen ne zaman gittin ki Caponya’ya?
- Yok be güzelim. Tokyo Restaurant diyorum.
- Heeee.. ben de Barselona’ya gidiyorum o zaman. (Viva İspanyaaa..)
- He he he çok komik!!!!
- Nasıl yiyon ki o iğrenç çiğ balığı ıyyyk.
- Şimdi onu böyle üç kere çiğniycen, sonra yutucan. Seremonisi var kızım.
- Tabii.. zaten biraz daha çiğnesen yutamayıp kusarsın.
- Heee.. ne anlarsın sen. Çiğ köfteyi löp löp yutarsın ama.
- (Adam, bizim caaaanım çiköfteyi elin çiğ balığıyla kıyaslıyor ya, ona gıcık oluyorum.) Sen o pilavı niye öyle tık tık, civcivin yem toplaması gibi yiyosun? (E fenalık geldi.)
- Japonlar gibi yiyorum işte.
- (Ruslardan sonra Caponlara taktı adam ya.) Hangi Japonlarmış bunlar.
- Çatal kullanan Japonlar
- He he çok komik. ( Bütün kötü esprileri sen mi yapacan İncegül kişisi.)
- Anneeee ben bu yemeği yemiycem ya. Sosis yapar mısın bana. (Haydaaa.. bi daha size yemek yapanı var ya.)
- Miniiii o yemek yenecek. Yok sosis mosis. Hem bak çok faydalı. (Hem de,o fasulyenin bedenini, kılından kılçığından temizlemek için ve dahi pişirmek için kaç saat uğraştı bu garip anan haberin var mı? Pişmedi mi pişmiyor meret.)
- Anne şuşi de çok faydalı. Ben sana zorla yedirsem hoşuna gider mi?
Ya.. de gedin. Baba oğul taktılar bu akşam suşiye, Caponlara.
Ne diyim günlük işte. Ben biraz Capon turist olmak istiyorum aslında. Elimde makine, otun potun fotoğrafını çeksem. Gözlerimi kısıp, önüme gelene “Ver is di Sultanahmet yeee” diye sorsam. Öyle Capon Capon baksam olana bitene, hiç bi şey anlamasam. Her şeyden habersiz yaşayıp gitsem diyorum bu ara. Olabilir mi? Ne dersin günlükçüm?
Şimdi ben bunları İbo Şov’da gördüydüm de, şok olduydum. Yok artık dediydim. Hani önce orada bir düğün yaptılar. Nedimesi de bizim Kadırgalı Seda Apla.
Benim bu ülkede İsmail YK’dan bile fazla gıcık olduğum kişiler bir araya toplanmış. Kıllık olsun diye oturdum seyrettim
Önce kafam kadar tek taşını gözümüze gözümüze sokaraktan, yaya yayıla şarkılar söyledi Bülent Abla. Sonra bunun yavuklusu da geldi. Sarmaş dolaş danslar edildi. On beşlik kızlar gibi süzüm süzüm süzülündü.
Seda Apla, almış yanına eski kırığı Pipisini, car car mahalle sohbeti etmekte. Pipisi gülme efektlerini üstlenmiş. Armağan da yazık kurbanlık koyun figürasyonunda.
Hele o pala bıyık İbo’nun halleri neydi öyle. Yahu milletin vekilliğine talip bir adam böyle yerle yeksan olur mu? Adama sormazlar mı sen beni böyle mi temsil edeceksin diye. O gece sormadı hiç kimse. Şak şaka şak şak.. alkış kıyamet.
Sonra sandıkta soran sordu gerçi de. Benim de hayretim tavan yaptı. Aslında adamceyiz, büyük bir fedakarlık örneği gösterip on sekizlik kızlarla bile gezmeyi bırakmıştı ya neyse.
Sonra bunlar gerçekten düğün falan yaptılar. Allah mesut etsin dedik milletçe. Pek bir sevindik. Bu çarpıklığa alkış tuttuk. Verdikleri mutluluk pozlarını boy boy duvarlarımıza astık.
Sonra bizim güççümen damat, boyuna posuna bakmadan, sen kalk, koskocaman!!!! Bülent Apla’ya çifte boynuz taktırt. Olacak şey midir? Elbette olacaktı. Ama bu kadar da çabuk yapılmaz be yavrum. Neyseki olay tatlıya bağlandı da, bu mutlu!!!! yuva dağılmaktan son anda kurtuldu çok şükür. Biz de millet olarak rahat bir nefes aldık. Tatlı tatlı uyumaya devam ettik.
Rezilliğin en son perdesi ahanda budur diye düşünüyorsan, dibin dibi burasıdır, daha aşağısı olabilemez diyorsan, çok yanılıyorsun günlükçüm. Daha neler görüp, neler yaşayacağız kimbilir.
İsmail YK’nın o müstesna şarkısını ilk duyduğumda, Nihat’ın program yaptığını öğrendiğimde, Özcan Seda’yı yerlere yatırdığında, bizim estetik güzeli mankenimiz, rol arkadaşı kadının dudaklarına yapıştığında, Gülben Hanımefendi, evinin kadını hatta yılın annesi ilan edildiğinde, artık budur nihayet, bundan da kötüsü olamaz ya demiştim. Ancak, gördüklerimiz, yaşadıklarımız, gelecekte olacakların teminatıymış maalesef.
Zaten kepazeliğe ceza kesmeyi bırakalı uzun zaman olmuştu. Lakin şimdilerde bunun ödülü olması insanın içine oturuyor. Budur benim derdim. Şimdi bu güççük damat, en iyi yerlerde söyleyip şöhretine şöhret katmayacak mı? Bu rezalet ona şan, şöhret, para, pul olarak geri dönmeyecek mi? Daha öncekiler için öyle olmadı mı? Eğer öyle olmazsa, ben bu ülkeyi hiç tanımıyorum deyip, susarım.
Bu da son perde işte. Şimdilik tabii ki. Bir sonraki kepazeliğe kadar bunu hazmedebilmeyi umalım günlük. Ya da hazmetmeyelim ne bileyim. Artık midem kaldırmıyor bazı şeyleri.
Mide deyince aklıma geldi. Geçen akşam oturmuş mis gibi yemeğimizi yiyoruz. Benim koca yüzüme yüzüme bakaraktan şöyle seslendi:
-Yahu hatun, suşi olsa da yesek.
- (Hönk!! Yesene mis gibi fasulyeni işte, ne suşisi?) Sen suşi mi yiyorsun?- Tokyo’da yemiştim birkaç kere.
- (Al ikinci Hönk!! Adamla görüşemiyoz ya fazla. O arada dünyayı geziyor demek.) Anaa sen ne zaman gittin ki Caponya’ya?
- Yok be güzelim. Tokyo Restaurant diyorum.
- Heeee.. ben de Barselona’ya gidiyorum o zaman. (Viva İspanyaaa..)
- He he he çok komik!!!!
- Nasıl yiyon ki o iğrenç çiğ balığı ıyyyk.
- Şimdi onu böyle üç kere çiğniycen, sonra yutucan. Seremonisi var kızım.
- Tabii.. zaten biraz daha çiğnesen yutamayıp kusarsın.
- Heee.. ne anlarsın sen. Çiğ köfteyi löp löp yutarsın ama.
- (Adam, bizim caaaanım çiköfteyi elin çiğ balığıyla kıyaslıyor ya, ona gıcık oluyorum.) Sen o pilavı niye öyle tık tık, civcivin yem toplaması gibi yiyosun? (E fenalık geldi.)
- Japonlar gibi yiyorum işte.
- (Ruslardan sonra Caponlara taktı adam ya.) Hangi Japonlarmış bunlar.
- Çatal kullanan Japonlar
- He he çok komik. ( Bütün kötü esprileri sen mi yapacan İncegül kişisi.)
- Anneeee ben bu yemeği yemiycem ya. Sosis yapar mısın bana. (Haydaaa.. bi daha size yemek yapanı var ya.)
- Miniiii o yemek yenecek. Yok sosis mosis. Hem bak çok faydalı. (Hem de,o fasulyenin bedenini, kılından kılçığından temizlemek için ve dahi pişirmek için kaç saat uğraştı bu garip anan haberin var mı? Pişmedi mi pişmiyor meret.)
- Anne şuşi de çok faydalı. Ben sana zorla yedirsem hoşuna gider mi?
Ya.. de gedin. Baba oğul taktılar bu akşam suşiye, Caponlara.
Ne diyim günlük işte. Ben biraz Capon turist olmak istiyorum aslında. Elimde makine, otun potun fotoğrafını çeksem. Gözlerimi kısıp, önüme gelene “Ver is di Sultanahmet yeee” diye sorsam. Öyle Capon Capon baksam olana bitene, hiç bi şey anlamasam. Her şeyden habersiz yaşayıp gitsem diyorum bu ara. Olabilir mi? Ne dersin günlükçüm?
Yorumlar
Japonlarla bır muddet gecıren bır kısı olarak sunu bılır sunu soylerım, tanıyıp tanıycagım en kındar, en saftırık gozukup aslında hınogluhınlerdır, hıc sevmem.
Sevgılı Incegul, fındık burunlu guzel bakıslı Maxının dogumgununu gec de olsa kutlarım, nıce yıllara ınsallah ve sen cok guzel bır annesın ya, cıdden.
Ben en çok bülent aplanın neyine güldüm biliyonmu,nişan fotoğraflarına.18 lik kızlar gibi nişandan düz fön çektirmiş ya,böle sade, pırıl pırıl bir genç kız...Bide aile arasında nişan.Süper valla ne diyeyim:)
Diyorum ki acaba ben Japonyaya mi gitsem kaybolmak icin:))? Vallaha bu da uyar, belkide kurtulusum tum dunyaya ve gecmisime japon olmaktir benim:))
Valla bu Bülent ablamızın eşinin yaptığı reklam kokuyor. Yoksa nasıl bilmez burada görülmeyeceğini. Reklam kesin. Aptal mı sanıyorlar bizi. Aman alan memnun, satan memnun bize ne diyeceğiz ama bizim de gözümüze sokuyorlar her bir şeyi. Bize ne, herkes hayatını kendine göre yaşasın.
Neyse ben maxinin doğum gününe gelmek istiyorum.Doğum günü kutlu olsun efendim nice yaşlar olsun.Birgün kolunda gelin kişisiyle gelsin de sen de gelinini çekiştir bizlere :) .
Geçen sene güzell alışveriş merkezlerimizden birisinde yiyecek standı açılmış .Benim nazlı kayınvalidem de coco star zannedip kızcağızın verdiği lokmayı cuk diye götürmüş ama suşi olduğunu yuttuktan sonra öğrenmiş :)))) .
Görüşürüz incegülcüm...
SENİN EVDEKİ KOCA KİSİSİNE VE ONUN ARKASINDAN YATIS,EN ENİKLEREDE
YEMEK MEMEK YAPMIYCAN AC KALSINLAR NANKOR GLEİYORLAR DEDEĞİN GİBİ SEN UĞRAS DİDİN KAC SASAT FASUYAYİ HEM ENİNDEN HEM BOYUNDA KESMEYE GEMN BEBEĞNMESİNLER
Şusi ıyyyyyy, ben mailde görmüştüm ama söylemek istemiyorum...İğrençti anla artık...
İyi haftalar canım..
-bende yemedim hiç şu capon yemeklerinden öhö öhö pardon SUŞİ'den, nası bişidir diyede merak etmedim hiç, ama istersen bi gün gidip deneyelim senlen. Hem miniyede "bak bu sosis suşisi"deyip kandırız onu ve yediririz. (kötümüyüm evet kötüyüm)
-bende sana olabilemez diyorum, öle capon felan olamayız diyorum, bi kere bizde çekik göz yok diyorum, saçmalıyorum, ama olsun ben seni seviyorum incegül capon olmasan bilem.
ELÇİNCİM, alalım birer dijital makine elimize. Dolaşalım her biyeri o zaman.:))
MUTLUCUM, aaa sen niye beğenmiyon Bülent kızımızı. Pek bi hanım hanımcık gelin oldu o.:)) Kına gecesini unuttun bak. Kına bile yaktılar yani.:))
KUĞUCUM, anacım napıyorsun. Geçmişine değil de arada bu günlere Capon olmak lazım galiba. Haydi o zaman Caponya'ya. Yalnız giderken bolca bisküvi filan götürelim. Malum yemekler korkunç ötesi.:))
RENKLERCİM, işte dediğin gibi, ne kadar kaçmaya çalışsan bir şekilde içinde buluyorsun kendini. Her yerde bu kepazeliği çarşaf çarşaf gözümüze sokuyorlar. Kör değilsen görüyorsun. Alan razı satan razı da. Bir sınır yok mudur ki? Bu kepazeliğin bir sonu olmalı artık değil mi?:))
Canım, biliyorum. Söylemiştin Perşembe Cuma evdeyim diye. Senin gözün temizlikten başka bir şey görmemiştir. Eminim kırklamışsındır evi.:)) Sağol canım. İletirim kendisine. Ayrıca yakışıklı dediğini de.:))
HACERCİM, aynen canım. Cumartesi sinir geldi, kapattım tv yi. Ailecek oturup magazin seyredin. Resmen çamur deryası olmuş her yer.:(( Yaa.. milletimiz de az uğraşmadı, barışsınlar diye. Allah'a şükür bacım.:)))
Amin amin.. dillerin bal yesin.:)) Gelinciği çekiştireceğimiz günleri de gösterir inşallah Rabbim.:))
Ay yazık kız kayınvalidene. Tatlı tatlı beklerken, lök diye kayıvermiştir şuşi.:)))
CİVCİVCİM, sorma şekerim. Kendi çocuklarımdan daha iyi biliyorum
Atlas efendinin durumlarını. Belgesel çekecekler yakında.:)) Yok bacım yemek falan bunlara. Söylesinler dışardan şuşi neyin yesinler bundan sonra.:)))
GAMZELİCİM, görmediğin iyi olmuş. Hepten sinir olurdun artık.:(( Demek komşun olur kendileri. Yazık oldu aslında oğlana bence..:)))
Ay o şuşi yine en düzgün yemeklerinden biri. Daha ne iğrençleri var.:)) Sana da iyi haftalar güzelim.:))
SEVGİLERİN KAKAOLUSU, güzelim bunlar bir şey ayırt etmiyorlar ki.. börtü böcük, bot püsür ne bulurlarsa cup mideye.:(( Hayır zaten giderken zulaya bisküviydi, ıvır zıvırdı doldururuz. Hatta yolluk kek, börek poaça filan da koyarız. Daha beter şişip geri döneriz valla.:)) Hava atayım derken hava yastığı olmayalım sonra.:))
Kız yazık benim Minişime. Kıyar mıyım ben ona. Bir de o öyle yemez canım. Valla acayip uyanık. Hemen çakozlar. İkimizi de sulu götürür, susuz getirir.:)) Boş ver biz pek Capon olmayalım yine de. Farkında olmak, geldiği gibi yaşamak en iyisi. Ben de seni çok seviyorum deli kız.:)))
yani tabi başka isteyenlerde gelebiliiüür..:)
kuzucuğumu tebrik ettiğimi iletiver olurmuu?.:) elekronik öğretmenim beniiim:)
TV'de başlayacak yeni dizinin tanıtımı yapılıyordu, ben ise gözüm ve dikkatim elimdeki boncuklarda, kulğım da ilgimi çekerse tcdeydi. Birden kalakaldıım. O günden beri de dilimde ogüzelim şarkı. Bi yerlerden bulup yükleyelim senin bloğa mutlaka, Fikrimin İnce Gülüü,..diyerekten.
Sevgiyle
İletirim tabii teyzesi. Teşekkür ederiz. İnşallah güzel okur da.:))
ELÇİNCİM, anlıyorum canım seni. Hepimiz Caponuz, hepimiz turistiz.:))
BONCUKÇUM, valla bir ben rastlayamadım şu dizinin tanıtımına.:(( Dur ben akşam bakayım. Çok güzel bir şarkıdır gerçekten. Yüklemeyi becerebilirsem, şarkı bilgisayarımda var. Ayrıca da teşekkür ederim. Canımsınız ya. Diziyi duyanın aklına ben gelmişim. Ne mutlu, ne mutlu.:)) Sevgilerin en büyüğü benden de sana.:))
http://www.ergir.com/aglama_zamani.htm
BONCUKÇUM, Müzeyyen Ablam da çok güzel söylemiş ama değil mi? Çok severim ben bu şarkıyı. Aslında şöyle bir fasıl akşamı yapsak, dinlesek, söylesek, ne güzel olurdu.:))
Sen eşine suşi yerine birgun wasabi rolls yedir, bak bir daha ağzına alıyor mu capon yemeklerini
Doğru söyledin. Keşke olabilseydim capon. Ama ara sıra bazı bazı.:))
lolikneri havaqatsu